Ahiret Hayatı | Mahşer | Öldükten Sonra Dirilmek

Hamd alemlerin rabbi olan Allah’a aittir. Salat ve selam âlemlere rahmet olarak gönderdiği peygamberi Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)’e olsun. Allah Teâlâ insana dünya yaşamını bir imtihan hayatı olarak bahşetmiştir. Bir de insanoğluna imtihan hayatında yaptığı iyiliğin ve kötülüğün karşılığını görsün diye bir yaşam bahşetmiştir ki buna da ahiret hayatı denir. Ahiret, lügat bakımından “son ve sonra olan” manasına gelir. Aynı zamanda dünyadan sonraki ebedi hayatı ifade etmek için kullanılır ve sonunda dönüp dolaşıp varılacak yer olması itibarıyla, itikadın “mead” (insanın akıbeti) ile alakalı konuları arasında yer alır.[1]

Bir gün gelecek ve ne bu dünyadan ne de üzerindeki yaratılmış şeylerden bir eser kalmayacak. Bilakis Hak Teâlâ’nın takdir ettiği o gün gelince canlı-cansız bütün yaratıklar yok olacaktır. Bütün dağlar, taşlar, yerler ve gökler parçalanacak, bu alem bambaşka bir alem olacaktır. Buna da kıyamet denir.

Bundan sonra yine Rabbimizin takdir buyurmuş olduğu gün gelince bütün insanlar yeniden hayat bulacak, hepsi de “Mahşer” denilen pek geniş, düz bir sahada toplanacak ve yeni bir hayat başlayacaktır ki bu da umumi haşirdir.

İşte bu yeni hayatın başlayacağı günden itibaren bitmez, tükenmez bir halde devam edecek olan aleme de “Ahiret alemi” denir.[2]

Ahirete iman etmenin, müminin vasıflarından bir vasfı olduğuna dair Mevla Teâlâ, Kur’an-ı Kerimde bize şöyle haber veriyor:

اَلَّذينَ يُقيمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Onlar namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, ahirete de tam ve kesin bir şekilde inanırlar.[3]

لَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَاليَوْمِ الْاٰخِرِ اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ وَاللّٰهُ عَليمٌ بِالْمُتَّقينَ

Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla cihat etmekten geri kalmak maksadıyla senden asla izin istemezler. Allah o takva sahiplerini çok iyi bilir.[4]

وَمَاذَا عَلَيْهِمْ لَوْ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاليَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقَهُمُ اللّٰهُ وَكَانَ اللّٰهُ بِهِمْ عَلٖيماً

Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah’ın kendilerine verdiğinden harcasalardı ne olurdu sanki! Allah onların durumunu hakkıyla bilmektedir.[5]

Ahirete inanmanın, imanın şartlarından olduğunun delillerinden biri de Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’in şu kavlidir:

قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عن الإِيمانِ. قَالَ: أَنْ تُؤْمِن بِاللَّهِ وملائِكَتِهِ، وكُتُبِهِ ورُسُلِهِ، والْيَوْمِ الآخِرِ، وتُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وشَرِّهِ

 Cebrail (aleyhisselam), Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’e iman nedir diye sorunca, Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

“Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir buyurdu.

Ahireti inkâr edenlere gelince, Mevla Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de bu kimseler hakkında bize şöyle haber veriyor:

وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَعٖيداً

Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr eden kimse iyice sapıtmıştır.[6]

وَالَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ هَلْ يُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 Halbuki ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı asılsız sayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar, sadece yapmakta olduklarından dolayı cezalandırılırlar.[7]

İnsanın ölümüyle birlikte dünya hayatı bittiği için sonraki evre olan kabirde geçen süre de ahiretten sayılmış ve ahiret hayatı iki devreye ayrılmıştır. Birinci devre kabir hayatı olarak da isimlendirilen “Alem-i Berzah”, ikinci devre ise mahşerdeki tekrar diriliş ile başlayan haşir, neşir ve hesabı içine alarak cennet veya cehennemle devam eden hayattır.[8]

Öldükten sonra diriliş hak mıdır?

Öldükten sonra diriliş haktır ve buna Arapça ifadeyle “Ba’s” denir. Ba’s kelimesi, kıyametten sonra mahşerle birlikte başlayan ebedi hayat için Allah Teâlâ’nın ölüleri diriltmesi manasında kullanılmıştır.[9] Kur’an-ı Kerim’in birçok ayeti insanın öldükten sonra dirileceğinden bahseder ve o güne hazırlıklı olmasını tembih eder. Bunlardan birkaçını zikredelim:

ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَ ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ

Sonra siz bunun ardından mutlaka öleceksiniz. Sonra da kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.[10]

ثُمَّ بَعَثْنَاكُمْ مِنْ بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

 Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz.[11]

Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ölümden sonrası için çalışmayı tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur:

عَنْ شَدَّادِ بْنِ أَوْسٍ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : الْكَيِّسُ مَنْ دَانَ نَفْسَهُ وَعَمِلَ لِمَا بَعْدَ الْمَوْتِ

“Akıllı kimse, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır.”[12]

Öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlere Kur ’an-ı Kerim şöyle cevap vermiştir:

وَقَالُوا مَا هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَٓا اِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ

Bir de şöyle demektedirler: “Bu dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur. Ölürüz, yaşarız. Bizi öldüren ise zamandan başkası değildir.” Halbuki onların bu konuda bir bilgileri yoktur, onlar sadece boş iddiada bulunuyorlar. [13]

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ فٖي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَاِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْاَرْحَامِ مَا نَشَٓاءُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلاً ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْـٔاً وَتَرَى الْاَرْضَ هَامِدَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَاَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهٖيجٍ

Ey insanlar! Öldükten sonra dirileceğinizden kuşku duyuyorsanız şunu unutmayın ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra belli belirsiz et parçasından yarattık ki size (kudretimizi) açıkça gösterelim ve biz dilediğimizin rahimlerde belirli bir vakte kadar kalmasını sağlarız, sonra sizi bebek olarak çıkarırız, ki daha sonra yetişkinlik çağınıza erişesiniz. İçinizden kimi erken vefat ettirilirken kimi de önceden bildiklerini bilmez hale gelinceye kadar ömrün en düşkün çağına eriştirilir. Öte yandan yeryüzünü kupkuru ve cansız görürsün; üzerine yağmur indirdiğimizde ise (bir de bakarsın) canlanıp kabarır ve her cinsten güzel bitkiler çıkarır.[14]

Buradan da anlaşıldığı gibi öldükten sonra diriliş haktır. Müslüman olan kimsenin de imanını yitirmemesi için bu hususları inkâr etmemesi bilakis Efendimizin bize bıraktığı Kur’an’ın öğütlerine uyup Ahiret hayatına en iyi şekilde hazırlanmalıdır. 

 Mahşer nedir?

Mahşer kelimesi, bir topluluğun kaldığı yerden zorla çıkarılarak bir yerde toplanması manasına gelen haşir kelimesinden türetilmiştir. Kıyametin kopup, her şeyin helak olmasından sonra dirilişi müteakip, canlıların hesaba çekilmek üzere toplanacağı meydan manasına gelmektedir. Haşir kelimesi aralarındaki yakınlıktan dolayı ba’s, meâd ve neşir kelimeleriyle eş anlamlı olarak da kullanılmıştır.[15]

Kur’an-ı Kerim’de mahşer; ‘Allah’ın takdir ettiği şekilde dağların yürütülmesi, yeryüzünün dümdüz edilip, Sûr’a ikinci kez üfürülmesinden sonra bütün insanların toplanacağı gün ve yer’ olarak anlatılmıştır. Bu ayetlerden birkaçını zikredelim:

اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِ ذٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌ لَهُ النَّاسُ وَذٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ

İşte bunda, ahiret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı gündür ve o gün olup bitenin gözle görüldüğü bir gündür.[16]

وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْاَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ اَحَداً

Bir gün dağları yürüteceğiz ve yeryüzünü dümdüz göreceksin. Hiçbirini geride bırakmaksızın onları da mahşerde toplarız.[17]

Ayetlerden de anlaşıldığı üzere insan dirilişten sonra mahşer meydanında toplanacaktır ve hesaba çekilecektir.

Sırat ne demektir?

Kelime olarak doğru yol manasına gelen sırat, itikadî bir ıstılah olarak, “cehennemin üzerinde uzatılan ve cennet ehlinin üzerinden geçtiği, cehennemliklerin ise aşağıya düştüğü köprü” şeklinde tarif edilmiştir.[18]

Ehli sünnet uleması sırata inanmanın, imanın gerekliliklerinden olduğuna delil olarak şu ayetleri delil getirmişlerdir:

وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْماً مَقْضِياّ ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذٖينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِياّ ثُمَّ نُنَجِّي الَّذٖينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِمٖينَ فٖيهَا جِثِياًّ

Sonra ateşi boylamayı hak edenleri elbette en iyi biz biliriz. İçinizden, oraya varmayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür.  Sonra biz kötülükten sakınanları (cehennemden) esirgeriz; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.[19]

نُورُهُمْ يَسْعٰى بَيْنَ اَيْدٖيهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ

Onların nuru önlerinde ve sağ yanlarında ilerleyerek yollarını aydınlatırken şöyle derler: “Rabbimiz! Nurumuzu arttır eksiltme ve bizi bağışla. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter.”[20]

Ayeti Kerimelerden de anlaşıldığı üzere sırat haktır; bütün insanların bu sırattan (köprüden) geçecekleri, kafir ve günahkarların[21] ayağının kayıp düşeceği, müminlerin ise buradan geçip cennete gideceği de haktır. Bundan dolayı her mümin sırata inanmalı ve o sırattan geçeceği gün için hazırlanmalıdır.

Mizan nedir?

Mahşerde insanlar dünyada yaptıklarından hesaba çekilecek, kişinin günah ve sevapları mizan denilen ilahi terazide tartılacaktır. İmam-ı Azam (rahimehullah), kıyamet günü amellerin mizan ile tartılacağını, hasımlar arasında kısas ve hesaplaşmanın olacağını ve kişinin yeterli iyiliğinin olmaması durumunda hasmının günahlarını almasının hak ve caiz olduğunu ifade etmiştir.[22]

Kur’an-ı Kerim kıyamet günü insanların hesaba çekileceğini bize şöyle haber vermektedir:

وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُ ثُمَّ نُفِـخَ فٖيهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ وَاَشْرَقَتِ الْاَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجٖٓيءَ بِالنَّبِيّٖنَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ

 (O gün) sura üflenecek, ardından Allah’ın diledikleri dışında göklerde ve yerde bulunanların hepsi düşüp ölecek; sonra sura yeniden üflenecek ve onlar birden ayağa kalkmış, etrafa bakıyor olacaklar. Artık rabbinin nuruyla yer aydınlanır, hesap kitap ortaya konur, peygamberler ve şahitler getirilir, insanlar hakkında doğruluk ve adalet ölçüsüne göre hüküm verilir, onlara asla haksızlık edilmez. Herkese yaptığının karşılığı tastamam ödenir; Allah onların yaptıklarını en iyi şekilde bilmektedir.[23]

Mizan (terazi) asla dünyadaki terazilere benzemez. Zira dünya terazisi şaşar, kandırır ancak ahiret terazisi adalet terazisidir. Bu terazilerde kimsenin hakkı yenmez, kimseye zulmedilmez. Kur’an-ı Kerim bize bu hususu şöyle ifade etmekte:

وَنَضَعُ الْمَوَازٖينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـٔاً وَاِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ اَتَيْنَا بِهَا وَكَفٰى بِنَا حَاسِبٖينَ

Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu getirir ortaya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.[24]

Amel defterleri verilecek midir? Sorgu sual olacak mıdır?

Mahşerde en büyük mahkeme kurulup, insanların amellerinin yazıldığı defter veya kitap denilen kayıtlar ortaya konulacaktır. Bu kayıtlarda kişinin saniye saniye yaptığı şeyler yazılmaktadır. Hatta insan bu kitabını ya da defterini eline aldığında şaşıracaktır. Zira unuttuğu amellerin dahi kaydedildiğini görecektir. Bu durumu bize Kur’an-ı Kerim şöyle haber vermektedir:

وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمٖينَ مُشْفِقٖينَ مِمَّا فٖيهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَا لِهٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغٖيرَةً وَلَا كَبٖيرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَا وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِراً وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَداً

Artık kitap (amel defteri) ortaya konmuştur; suçluların, onda yazılı olanlardan korkuya kapılmış olarak, “Vay halimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” dediklerini görürsün. Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez.[25]

Ayrıca Kur’an-ı Kerim bize bazı kimselerin kitabını sağından alacağını ve bunların sorgularının kolay olup cennete gireceğini, bazı kimselerin de kitabını solundan alıp sorgusunun zor olup cehenneme gireceğini şöyle haber vermektedir:

فَاَمَّا مَنْ اُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمٖينِهٖ فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَاباً يَسٖيراً وَيَنْقَلِبُ اِلٰٓى اَهْلِهٖ مَسْرُوراً وَاَمَّا مَنْ اُوتِيَ كِتَابَهُ وَرَٓاءَ ظَهْرِه فَسَوْفَ يَدْعُوا ثُبُوراً وَيَصْلٰى سَعٖيراً اِنَّهُ كَانَ فٖٓي اَهْلِهٖ مَسْرُوراً اِنَّهُ ظَنَّ اَنْ لَنْ يَحُورَ بَلٰى اِنَّ رَبَّهُ كَانَ بِهٖ بَصٖيراً

Kime kitabı sağından verilirse hesabı kolay bir şekilde görülecektir ve sevinç içinde yakınlarına dönecektir.  Kime de kitabı arkasından verilirse, “Eyvah!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir. Şüphesiz o, (dünyada iken) yakınları arasında neşeliydi.  Zira o, hiçbir zaman rabbine dönmeyeceğini sanırdı. Hayır, tam tersi! Rabbi onu şüphesiz görmekteydi.[26]

Ayetlerden de açıkça anlaşıldığı üzere insanoğlu küçük veya büyük yaptığı her şeyden hesaba çekilecektir. Yaptıklarını inkâr etmeye çalışsa bile bu yararına olmayacaktır. Zira Cenab-ı Hak yaptıklarımızı kayıt altına alan iki melek görevlendirmiştir. Onların kaydettiği kitabımızda işlediklerimizin hepsini göreceğiz. Ayrıca o günde dilimiz susturulup elimiz ayağımız yaptıklarımıza şahitlik edecektir. Dolayısıyla bu iki günlük dünya için ebedi ahiretimizi yakmaya değmez. Allah (azze ve celle) bizi mahşerde, sırattan şimşek gibi geçen, mizanda iyilikleri ağır basan, kitabı da sağından verilen kullarından kılsın.

[1] Bağdâdî, Usûlu’d-dîn, s.228.

[2] Ömer Nasuhi BİLMEN, Büyük İslam İlmihali, İsmailağa yayınları, sh: 35, madde: 55.  

[3] Lokman, (4).

[4] Tevbe, (44).

[5] Nisa, (39).

[6] Nisa, (136).

[7] Araf, (147).

[8] Hasan GÜMÜŞOĞLU, İslam Akaidi ve Kelam, Ensar Yayınevi, sh: 432.

Not: Bazı alimler kabir hayatını, dünya hayatı ve ahiret hayatının arasında olduğundan, bu iki hayat arasında bir mâni (üçüncü bir alem) olarak kabul etmişlerdir. Buna delil olarak da Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’in şu sözünü zikretmişlerdir; “Kabir, dünya menzillerinden sonuncusu, ahiret menzillerinin de ilkidir.” (Tirmizi, zühd, hadis:(5), İbni Mace, zühd, hadis:(32).)

[9] İsfehânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, s.132.

[10] Mü’minûn, (15-16).

[11] Bakara, (56).

[12] Süneni Tirmizi, (2459) İbni Mace, (4260) Müsnedi Ahmed, (17123).

[13] Câsiye, (24).

[14] Hac, (5).

[15] İsfehânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, s.237.

[16] Hûd, (103).

[17] Kehf, (47).

[18] Pezdevî, Usûlü’d-Dîn, s.246; Teftâzânî, Şerhu’l-Akâîd, s.138.

[19] Meryem, (70-72).

[20] Tahrîm, (8).

[21] Günahkâr kişiler, iman ettiklerinden sebep cehennemde yaptıklarının karşılığını gördükten sonra Mevlamız’ın izniyle cehennemden çıkarılıp cennete girdirilecektir. Ancak kafirlerin akıbeti ebedi cehennemdir.

[22] Hasan GÜMÜŞOĞLU, İslam Akaidi ve Kelam, Ensar Yayınevi, sh: 443.

[23] Zümer, (68-70).

[24] Enbiya, (47).

[25] Kehf, (49).

[26] İnşikak, (7-15).

Hakkında Aziz Türkmânî

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir