MİRAÇ MUCİZESİ | MİRAÇ, SIDDIKLARLA MÜNAFIKLARI AYIRIR

Muhammed Mustafa’yı ﷺ  miraç hadisesi gibi insanların akıllarını dumura uğratan mucizelerle gönderen Rabbimize hamd ederiz. Hiçbir kula nasip olmayan nimetlere daha dünyadayken ulaşan ve ahirette daha büyüklerine ulaşacak olan Muhammed Mustafa’ya, âline ve ashabına salat ve selam ederiz.

Miraç Nedir?

Miraç kelimesi, lügat itibariyle, ‘yükselmek’ manasındaki ‘Urûc’ mastarından ism-i alettir ve ‘Kendisiyle yükseğe çıkılan alet’ demektir.[1] Bu sebeple merdiven ve asansör gibi aletler de ‘Mi‘râc’ olarak isimlendirilmiştir.

İslâmî ilimler ıstılahında ise miraç, “Efendimiz ﷺ’in Receb-i Şerif’in 27. gecesinde Mescid-i Aksa’dan semaya yükselmesi ve Allah’ın ikram ettiği nimetlere kavuşması” manasında kullanılmıştır.[2]

Hüzün Yılı

Efendimiz ﷺ’in ilk eşi olan Hatice binti Huveylid (radıyallahu anha), İslam’ın ilk yıllarında maddi ve manevi olarak Efendimiz ﷺ’e en çok yardım eden iki kişiden birisidir. Hz. Hatice, gerek sahip olduğu serveti İslam’ın yayılması için harcamak noktasında, gerek müşriklerin baskılarından yorulan Peygamberimizi teskin etmek noktasında Efendimiz ﷺ’in en büyük yardımcısıydı.

Efendimiz ﷺ’in açık davete başlamasından sonra müşriklerin baskılarını zirveye çıkardıkları bir vakitte, hicretten üç sene kadar önce Hz. Hatice vefat etti. Efendimiz ﷺ, daha eşinin üzüntüsü geçmeden, müşrik olmasına rağmen kendisine çok yardımcı olan ikinci kişiyi yani amcası Ebû Talib’i de kaybetti. Bu kayıplara, İslam’a çağırdığı amcasının davetine icabet etmeden ölmesi ve ölmesiyle birlikte müşriklerin işkencelerinin de katlanması eklenince, Efendimiz ﷺ belki hayatının en zorlu dönemi olan ve siyer kitaplarında ‘Hüzün Senesi’ olarak anılan bir döneme girmiş oldu.[3]

Tâif Yolculuğu

Mekke’de İslam’ın yayılmasına yardım eden Ebû Tâlib’in vefatından sonra Efendimiz ﷺ, çevre beldelerde İslam’ın yayılmasına yardım edecek insanlar bulmak ümidiyle bir takım seyahatler yaptı. Bunlardan bir tanesi de, Efendimiz ﷺ’in Tâif’e, Sakifoğulları kabilesini İslam’a davet etmek üzere gitmesidir.

Efendimiz ﷺ, hicretten iki yıl kadar önce Zeyd b. Harise (radıyallahu anh) ile birlikte Tâif’e gitmiştir. O sıralarda Tâif’te sözü geçen üç kardeş bulunmaktaydı. Hz. Peygamber bu kişilerle görüşüp onları İslam’a davet etti ancak olumlu bir cevap alamadığı gibi, ‘Allah senden başka peygamber olarak gönderecek kimseyi bulamadı mı?’; ‘Sen peygamber olsan kavminin en şereflisi olurdun! Daha kavmine bile kendini kabul ettirememişsin!’; ‘Sen ancak bir yalancısın ve biz yalancıların sözlerini dinleyecek değiliz!’ gibi ifadelere maruz kaldı.[4] Bunun üzerine Tâif’ten ayrılmak üzere yola çıkan Hz. Peygamber ﷺ, yolda Tâiflilerin ayak takımı tarafından taşa tutuldu. Bu olaydan seneler sonra Hz. Aişe (radıyallahu anha) kendisine: “Ey Allah’ın Rasulü! Uhud’dan daha çetin bir gün geçirdin mi?” diye sorduğunda, “Senin kavminden neler çektim neler! Hele onların yüzünden Akabe günü çektiğim ise çektiklerimin en zoruydu!” buyurarak Tâif ziyaretinden dönerken yaşadıklarını anlatmıştır.[5]

Dosttan Gelen Davet

Efendimiz ﷺ, Tâif’ten döndükten sonra Ebû Tâlib’in kızı Ümm-ü Hâni’nin evine misafir oldu. Efendimiz ﷺ misafir olduğu gece Ümmü Hâni’nin evinden Kâbe-i Muazzamadaki ‘Hatîm’ denilen yere geldi. Burada Cebrail u kendisine göründü ve Efendimiz ﷺ’i uzun bir yolculuğa hazırladı.[6] Efendimiz ﷺ, kendisine ikram edilen bu yüce yolculuğu şöyle anlatmıştır:

Cebrail (aleyhisselam)’ın Gelişi

“Ben Kâbe’nin avlusundan Hatim kısmında yatıyordum. Uyku ile uyanıklık arasındayken bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan tüy biten yere kadar olan kısmı kastetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla (ve hikmetle) dolu, altından bir kap getirildi. Kalbim (çıkarılıp su ve zemzem ile) yıkandı. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük, katırdan küçük, beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak’tı. Ön ayağını gözünün gittiği en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril (aleyhisselam) beni (Mescid-i Aksa’ya kadar) götürdü. (Oradan semaya yükseldik ve) Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi. “Gelen kimdir?” denildi. Cebrail (aleyhisselam): “Cibril!” dedi. “Beraberindeki kim?” denildi. Cebrail (aleyhisselam): “Muhammed!” dedi. “Ona Miraç daveti gönderildi mi?” denildi. Cebrail (aleyhisselam): “Evet!” dedi. “Hoş gelmiş! Bu geliş ne iyi geliştir!” denildi ve kapı açıldı.

7 Kat Semada Peygamberlerle Görüşme

Kapıdan geçince, orada Âdem (aleyhisselam)’ı gördüm. “Bu babanız Âdem’dir! Selam ver Ona!” denildi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra bana: “Salih evlat hoş gelmiş, Salih Peygamber hoş gelmiş!” dedi. Sonra Cebrail beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. (Birinci kat semada gerçekleşen konuşma tekrar gerçekleşti)[7] ve kapı açıldı.

İçeri girince, Yahya ve İsa (aleyhimesselam) ile karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı. Cebrail: “Bunlar Yahya ve İsa’dırlar, onlara selam ver!” dedi. Ben de selam verdim. Onlar da selamıma mukabelede bulundular. Sonra: “Hoş geldin salih kardeş, hoş geldin salih Peygamber” dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. (Birinci kat semada gerçekleşen konuşma tekrar gerçekleşti) ve kapı bize açıldı.

İçeri girince Yusuf u’la karşılaştık. Cebrail: “Bu Yusuf’tur! Ona selam ver!” dedi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra: “Salih kardeş hoş gelmiş, salih Peygamber hoş gelmiş!” dedi. Sonra Cebrail beni dördüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. (Birinci kat semada gerçekleşen konuşma tekrar gerçekleşti) ve kapı açıldı. İçeri girdiğimizde, İdris u ile karşılaştık. Cebrail: “Bu İdris’tir, O’na selam ver!” dedi. Ben selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra bana: “Salih kardeş hoş geldin, salih Peygamber hoş geldin!” dedi.

Sonra Cebrail beni yükseltti. Beşinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. (Birinci kat semada gerçekleşen konuşma tekrar gerçekleşti) ve kapı açıldı. İçeri girince, Harun u ile karşılaştık. Cebrail (aleyhisselam): “Bu Harun (aleyhisselam)’dır. Ona selam ver!” dedi. Ben selam verdim, o da selamıma mukabelede bulundu ve: “Salih kardeş hoş geldin, salih Peygamber hoş geldin!” dedi.

Sonra Cebrail beni yükseltti ve altıncı semaya geldik. Kapıyı çaldı. (Birinci kat semada gerçekleşen konuşma tekrar gerçekleşti) ve içeri girince, Musa (aleyhisselam) ile karşılaştık. Bana: “Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi. Ben onu geçince, ağladı. Ona: “Niye ağlıyorsun?” denildi. “Çünkü benden sonra bir delikanlı peygamber oldu, onun ümmetinden Cennete girecek olanlar, benim ümmetimden Cennete girecek olanlardan daha çok!” dedi.

Sonra Cebrail beni yükseltti ve yedinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. (Birinci kat semada gerçekleşen konuşma tekrar gerçekleşti) ve içeri girince İbrahim (aleyhisselam) ile karşılaştık. Cebrail: “Bu baban İbrahim’dir, ona selam ver!” dedi. Ben selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra: “Salih oğlum hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi.

Beytü’l-Mamur ve Sidretü’l-Müntehâ

Sonra Beytü’l-Ma‘mûr’a çıkarıldım. Cebrail u’a (burada neler olduğunu) sordum. Bana: “Burası Beytü’l-Ma‘mûr’dur. Günde 70.000 melek burada namaz kılar, namaz kılana bir daha sıra gelmez.” dedi.

Sonra Sidretül-Münteha’ya çıkarıldım. Bunun meyveleri (Yemen’in) hecer testileri gibi iri idi, yaprakları da fil kulakları gibiydi. Cebrail (aleyhisselam) bana: “İşte bu Sidretül-Münteha’dır!” dedi. Burada dört nehir vardır: İkisi batıni nehir, ikisi zahiri nehir. “Bunlar nedir, ey Cibril?” diye sordum. Cebrail: “Şu iki batıni nehir cennetin iki nehridir. Zahiri olanların biri Nil, diğeri Fırat’tır!” dedi.

Namazın Elli Vakitten Beş Vakte İndirilmesi

Sonra bana, her günde elli vakit olmak üzere namaz farz kılındı. Oradan geri döndüm. Musa (aleyhisselam)’a uğradım. Bana: “Ne ile emredildin?” dedi. “Gece ve gündüzde elli vakit namazla!” dedim.

“Ümmetin, her gün elli vakit namaza muktedir olamaz. Vallahi ben, senden önce insanları tecrübe ettim. İsrailoğulları’na muamelelerin en şiddetlisini uyguladım (muvaffak olamadım). Sen çabuk Rabbine dön, bu konuda ümmetine hafifletme talep et!” dedi. Ben de hemen döndüm (hafifletme istedim, Rabbim) benden on vakit namaz indirdi. Musa u’a tekrar uğradım. Yine: “Ne ile emredildin?” dedi. “Benden on vakit namazı kaldırdı!” dedim. “Rabbine dön! Ümmetin için daha da azaltmasını iste!” dedi. Ben döndüm. Rabbim benden on vakit daha kaldırdı. Dönüşte yine Musa u’a uğradım. Aynı şeyi söyledi. Ben, beş vakitle emredilinceye kadar bu şekilde Musa ile Rabbim arasında gidip gelmeye devam ettim. Bu sonuncu defa da Musa (aleyhisselam)’a uğradım. Yine: “Ne ile emredildin?” dedi. “Her gün beş vakit namazla!” dedim.  “Senin ümmetin her gün beş vakit namaza da takat getiremez. Rabbine dön, hafifletme talep et!” dedi.  “Rabbimden çok istedim. Artık utanıyorum, daha da hafifletmesini isteyemem! Ben beş vakte razıyım. Allah’ın emrine teslim oluyorum!” dedim. Musa (aleyhisselam)’ı geçer geçmez bir münadi (Allâh adına) nida etti: “Farzını kesinleştirdim, kullarımdan hafiflettim ve sevabını da on kat kıldım.”[8]

Efendimiz ﷺ, İmam Buhârî’nin Hz. Enes (radıyallahu anh)’dan rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Miraç hadisesini bu şekilde anlatmıştır. Farklı rivayetlerde burada zikredilenlerin dışında birçok hadiselerin meydana geldiği anlatılmaktadır.

Miraç, Sıddıklarla Münafıkları Ayırır

Efendimiz ﷺ, Miraç yolculuğunu tamamladığında Cebrail (aleyhisselam)’a: “Kavmim doğru söylediğimi kabul etmez.” dedi. Zira yaşadıkları, gördükleri ve anlatacakları kolay kabul edilebilir şeyler değildi. Bunun üzerine Cebrail (aleyhisselam): “Ebû Bekir seni tasdik eder. O Sıddık’tır!” dedi.[9]

Sabah olunca Efendimiz ﷺ’in Miraç haberi yayıldı ve müşriklere de ulaştı. Haberi duyan müşriklerden bazıları Ebû Bekir (radıyallahu anh) ile karşılaşınca ona: “Arkadaşın bu gece Mescid-i Aksa’ya gitmiş, orada namaz kılmış ve aynı gece Mekke’ye geri dönmüş.” dediler. Ebû Bekir (radıyallahu anh): “Onun hakkında yalan söylemiyorsunuz değil mi?” deyince, “Tabi ki yalan söylemiyoruz. O şuan insanlara bunu anlatıyor.” dediler. Bunun üzerine Ebû Bekir (radıyallahu anh): “Vallahi, bunları o söylüyorsa doğrudur! Bunda şaşılacak ne var ki? O, gece-gündüz her vakitte bir anda kendisine semadan haber geldiğini söylüyor ve ben onu tasdik ediyorum! Bu sizin şaşırdığınızdan (Miraç hadisesinden) daha az şaşılacak bir olay değildir!” dedi. Daha sonra Efendimiz ﷺ’e Mescid-i Aksa’yı tarif ettirdiler. Ebû Bekir (radıyallahu anh), Efendimiz ﷺ’in her sözüne: “Doğru söyledin! Şahitlik ederim ki sen Allah’ın Rasulüsün!” diyerek mukabelede bulundu. Bunun üzerine Efendimiz ﷺ, Ebû Bekir (radıyallahu anh)’a: “Sen Sıddık’sın!” buyurdu.[10]

Günümüzde Efendimiz ﷺ’in hayatındaki mucizeleri, akıl almaz olayları kabul etmeyenler, Efendimiz ﷺ ile aynı zamanda yaşasalardı, onunla alay eden müşriklerin saflarında olurlardı. Rabbimizden, bize, Ebû Bekir Sıddık gibi, aklımızın aldığını da, almadığını da kabul ettiren bir iman nasip etmesi duasıyla Miraç kandilinizi tebrik ederiz.

[1] Ahmed Muhtâr, Mu‘cemü’l-Lügati’l-Arabî, ‘a-ra-ce’ maddesi.

[2] Ebû Bekir İbn Düreyd el-Ezdî, Cemheratü’l-Lüga, Dâru’l-İlm, 1987,3/1241

[3] Abdülmelik b. Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye, Mektebetü Mustafâ, 1955, 1/415

[4] Ebû Hıbbân Muhammed b. Hâtim, es-Sîratü’n-Nebeviyye ve Ahbâru’l-Hulefâ, el-Kütübü’s-Sekâfiyye, 1417, 1/91

[5] Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 7

[6] Miraç hadisesinin, Efendimiz ﷺ, Ümm-ü Hâni’nin evindeyken veya Hâtim denilen yerdeyken meydana geldiğine dair rivayetler vardır. Bu rivayetlerin arası, Efendimiz ﷺ’in gece Ümm-ü Hâni’nin evinden Kâbe’ye gittiği ve oradan Mescid-i Aksa’ya götürüldüğü şeklinde telif edilmiştir.

[7] Hadis-i şerifte Efendimiz ﷺ’in tekrar ifade buyurdukları kelamı ihtisar ettik.

[8] Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 6

[9] İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1990, 3/127

[10] İbn Hişâm, a.g.e., 2/34

Hakkında Mustafa Şekerci

Mustafa Şekerci, 1992 yılında İnebolu’da dünyaya geldi. Eğitim hayatına başlamadan ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı. Lisenin son yıllarında Mahmut Ustaosmanoğlu Efendi Hazretleri (kuddise sirruhu) ile tanıştı ve ona intisap etti. Marmara Üniversitesi Matematik bölümünde kısa süre bulunduktan sonra üniversiteyi bırakıp medrese tahsiline başladı. Beş yıllık temel İslamî eğitimin ardından tekâmül medresesinde eğitim gördü ve icazet aldı. Bu süre içerisinde İstanbul Üniversitesi İlahiyat bölümünü bitirdi. Tekâmül eğitiminden sonra İsmailağa Dergisi bünyesinde editörlük ve yayın kurulu üyeliği vazifeleri yaptı. 2018 yılında kurulan Alem-i İslam İlim ve Hizmet Derneği‘nin kuruluşunda, kurucu başkan olarak yer aldı. Halen dernek başkanı olan Mustafa Şekerci, Alem-i İslam Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye’nin ilk ve tek hadis hafızlığı medresesinde müderrislik yapmaktadır. Bunun yanında 2020 yılında, Dini Soruların Cevap Kapısı sloganıyla kurulan Meşihat sitesinin genel yayın yönetmenliğini yapan Mustafa Şekerci‘nin ilmî ve fıkhî yazıları Meşihat sitesinde yayınlanmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir