Mevlid-i Nebî Kutlamalarının Tarihi ve Meşruiyeti

Günümüzde, kendi evlatlarının doğumuna; kâfir adetleri üzere sevinen hatta kâfirlerin dini bayramlarına bile iştirak edebilen bazı insanlar, pervasızca Müslümanların mevlid kutlamalarını eleştirmekteler. Bunların iddialarına bir yanıt olması ve samimi Müslümanlara bu hususta hakikati ifade edebilmek adına, kısaca mevlid kutlamalarının tarihi sürecinden bahsedeceğiz ve Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumuna sevinmenin bidat olmadığını ifade etmeye çalışacağız.

Mevlid Kutlamalarının Tarihi

Hazreti Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumu, kendisi daha doğmadan, önceki ümmetlere müjdelenmiştir.  Bu husus, Kur’an-ı Azimüşşan’da şöyle ifade edilir: “Hani Meryem oğlu İsa (peygamber olarak gönderildiği Yahudi milletine hitaben): ‘Ey İsrâîloğulları! Gerçekten de ben, kendimden önceki Tevrat’ı doğrulayan ve ismi Ahmed olup benden sonra gelecek olan pek kıymetli bir Rasûlü müjdeleyen biri olarak Allah’ın size elçisiyim!’ demişti.”[1] Bu sadık haber neticesinde insanlar, Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumunu heyecanla beklemekteydiler.

“Mevlid kutlamalarını resmi olarak başlatan ilk kişi, Erbil hükümdarı Muzaffer Ebu Said Kökböri’dir.[2] İbn-i Kesîr, tarihinde bu zat hakkında, ‘Cesaretli ve akıllı bu komutan, Rebiyülevvel ayında büyük mevlid kutlamaları yapardı.’ denilmiştir. Sıbt İbnü’l-Cevzî, bir kutlama sırasında 5000 koyun, 10.000 tavuk, 100 at kesildiğini; 100.000 tabak yemek ve 30.000 tepsi helva dağıtıldığını rivayet etmiştir.”[3] 1200’lü yıllardan kısa süre önce yaşayan bu komutan zamanında, mevlid kutlamalarının bu boyutlara ulaşması bu kutlamaların daha küçük çaplarda çok önceleri başladığını bize göstermektedir.

Osmanlı’da Mevlid

“Osmanlı hükümdarı III. Murad’ın 996 (m. 1588) yılında, merasimle mevlid kutlamalarını başlatmasıyla birlikte resmi olmasa da Osmanlı İmparatorluğu’nda kutlamaların bundan önceki dönemlerde de yapıldığı, Süleyman Çelebi’nin meşhur mevlidini 812 (m.1409) yılında yazdığı bilinmektedir. Sultanahmet Camii’nde yapılan resmi kutlamalarda padişah, sadrazam, şeyhülislam, vezirler, Anadolu ve Rumeli kazaskerleri, diğer mülki ve askerî erkân ile ulema resmi kıyafetleriyle hazır bulunurdu. Ayasofya ve Sultanahmet şeyhleriyle nöbetçi şeyhin vaazlarından sonra mevlid okunur, bu arada şerbet ve buhur dağıtılır ve görevlerini ifa edenlere hil’at ve atiyeler verilirdi. Genel olarak Sultanahmet Camii’nde yapılan mevlid törenleri daha sonraları Beyazıt, Nusretiye, Beylerbeyi, Hamidiye ve diğer camilerde de icra edilir olmuştur. Tanzimat’tan itibaren mevlid alaylarında eski teşrifat kurallarına uyulmakla birlikte bazı değişikliklere gidilmiş; padişahın camiye gidiş ve gelişlerinde askeri tören yapılması, minarelerin yanında saray ve resmi binaların donatılıp aydınlatılması, beş vakitte tophane ve savaş gemilerinden top atılması gibi yenilikler uygulanmıştır. Bu adet Balkanların fethiyle birlikte orada da uygulanmaya başlanmış olmalıdır. Zira Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Begoviç Camii’nin 938 (m.1531) tarihli vakfiyenamesinde, mevlid için yılda 300 dirhem tahsisat ayrıldığı görülmekte, bölgedeki diğer camilere ait vakfiyelerde veya şahsi vasiyetnamelerde de benzeri kayıtlara rastlanmaktadır.”[4]

Mevlid Kutlamalarının Meşruiyeti

Selef-i Salihinden, Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumu münasebetiyle hususi bazı şeyler yaptıklarının rivayet edilmemesi, onların Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumuna sevinmedikleri anlamına gelmez. Mevlid kutlamalarının bidat olduğunu ifade eden bazı muteber âlimlerin sözü; ‘bu gün münasebetiyle meşru olmayan işler yapmak’ şeklinde anlaşılmalıdır. Mevlid kutlamalarının meşru olduğunu ifade eden âlimlerimizin en büyük delillerinden biri, Hazreti Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) kendi doğum günü münasebetiyle oruç tutmasıdır. Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Pazartesi günleri sıkça nafile oruç tutardı. Bunun sebebi kendisine sorulduğunda: “Pazartesi günü doğduğuma şükretmek için bu gün oruç tutuyorum.”  buyurmuştur.[5] Hazreti Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem), doğumuna şükretmek için senenin birçok Pazartesi gününü oruçlu geçirmesi bize bir örnektir. Bizim senenin bir günü, onun doğumuna sevinmek ve Allah’a şükretmek için ibadetimizi arttırmamız nasıl bidat olabilir?

İmam Sehavî mevlid kutlamaları ile alakalı şöyle demiştir: “Hristiyanlar Peygamberlerinin doğum gününü en büyük bayram edinmişlerdir. Hâlbuki Müslümanların Peygamberlerini yüceltmeleri daha layıktır. Bu mübarek günü ve geceyi bayram edinenlere Allah rahmetiyle muamele etsin![6]

Seyyid Alevi Mâlikî (rahmetullahi aleyh) hazretleri, mevlid-i nebî kutlamalarının meşruiyetini anlattığı konuşmasının bir bölümünde şunları söylemiştir: “İmam Buhârî’nin Sahih’inde muallak olarak rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifi biliyorsunuz. Orada uzun bir kıssa zikreder, kıssanın özü şudur: Ebu Leheb, kendisine Hazreti Peygamberin doğum haberi gelince, haberi müjdeleyen cariyesi Süveybe’yi, Hazreti Peygamber’in doğumu müjdesine sevindiğinden dolayı azat etmiştir ki bu Arapların âdetiydi. Abbas ibn-i Abdulmuttalip rüyasında Ebu Leheb’i kötü bir hal üzere görmüş ve ona halini sormuştur. Ebu Leheb: ‘Muhammed’in doğumuna sevinerek Süveybe’yi azat ettiğim için Pazartesi günleri azabım biraz hafifletilmektedir. O gün başparmağımla işaret parmağım arasındaki küçük bir delikten çıkan su ile serinlemekteyim!’ demiştir.[7]

Bu kıssa üzerine Şemsüddin ibn-i Nasîruddin ed-Dımeşkî şöyle demiştir: ‘Kur’an-ı Kerim’de Tebbet Sûresinde ebedi cehennem kendisine vadedilmiş bir kâfir, Ahmed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumuna sevindiği için bu muameleyi görüyorsa Hazreti Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumuna sevinen bir Müslümanın hali nasıl olur?

Tabi ki bu bir rüyadır, şer’i bir hüküm ifade etmez ama biz burada şer’i bir hüküm ispat etmiyoruz. Ancak Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumuna sevinmenin bir ahlak, bir meziyet olduğu da inkâr edilemez.”[8]

Yapılması gereken, Hazreti Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) doğduğu mübarek ayı bir ganimet bilmek; sohbetler yapıp ondan bahsetmek; bu ayın feyzinden istifade edebilmek için ümmete ziyafetler vermek; fakir, garip ve kimsesizlere her türlü iyiliği yaparak mahzun gönülleri şâd etmek; onları sadakalarla sevindirmek ve Kur’an-ı Kerim tilaveti yapmaktır.

İmkânı olanlar mevlid günü kurban kesip insanlara yedirebilirler. Bu da Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumuna sevindiğimizin güzel bir ifadesi ve Müslümanlara hoş bir ikram olacaktır. Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisi için kurban bayramı günlerinde kurban kesilmesini vasiyet ettiği rivayet edilmektedir. “İmkânı olanların Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) yakınlık olması ve şefaatine nail olmak için; Allah rızasını talep ederek, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) için de bir kurban kesmeleri menduptur. Zira Hazreti Ali (radıyallahu anh) Efendimiz, birisi kendisi, birisi Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) için olmak üzere iki koç kurban ederdi ve: ‘Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisi için kurban kesmeyi bana vasiyet buyurdu.’ derdi.[9] Hasan-ı Basrî’nin (rahimehullah) Hz. Ali’nin (radıyallahu anh) iki kurban kestiğine şahit olduğu ve Hz. Ali’den yukarıda geçenleri işittiği rivayet edilmiştir.”[10]

Mevlid gününe hürmet etmenin farz veya vacip olduğunu iddia eden yoktur. Ancak âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Muhammed Mustafa’nın (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumuna sevinmeyi, o güne ve geceye önem vermeyi, o gecelerde ibadeti ve duayı arttırmayı ve bayram havasında geçirmeyi gayri meşru saymak, en hafif tabirle ahmaklıktır. Asıl sorgulanması gereken, kendi çocuklarının doğum gününü bile türlü eğlenceler ve ikramlarla bayram havasında geçiren Müslümanların, Muhammed Mustafa’nın (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumu için daha fazla hassasiyet göstermemeleridir.

Rabbimiz, bizleri o Server-i Kâinatın doğumuyla sevinen ve doğduğu gün hürmetine mahzun gönülleri sevindirenlerden eylesin! Âmin!


[1] Saff Sûresi, 6

[2] Gökböri

[3] Celâlüddîn es-Suyûtî, Husnü’l-Maksid fî Ameli’l-Mevlid, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1985, s. 43,44

[4] Ahmet Özel, Mevlid: Tarihi ve Dini Hükmü, Divan Dergisi, 2002/1

[5] Müslim, Sıyâm, 197

[6] Celâlüddîn es-Suyûtî, a.g.e., s.18

[7] Buhârî, Nikâh, 20; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, 2,332

[8] https://www.youtube.com/watch?v=Zr3h3OEdbFA

[9] Tirmizî, Edâhî, 3

[10] Kastamonulu Evliya Efendi, Kurban Risalesi, Kastamonu Vilayet Matbaası, h. 1316, s. 45

Hakkında Mustafa Şekerci

Mustafa Şekerci, 1992 yılında İnebolu’da dünyaya geldi. Eğitim hayatına başlamadan ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı. Lisenin son yıllarında Mahmut Ustaosmanoğlu Efendi Hazretleri (kuddise sirruhu) ile tanıştı ve ona intisap etti. Marmara Üniversitesi Matematik bölümünde kısa süre bulunduktan sonra üniversiteyi bırakıp medrese tahsiline başladı. Beş yıllık temel İslamî eğitimin ardından tekâmül medresesinde eğitim gördü ve icazet aldı. Bu süre içerisinde İstanbul Üniversitesi İlahiyat bölümünü bitirdi. Tekâmül eğitiminden sonra İsmailağa Dergisi bünyesinde editörlük ve yayın kurulu üyeliği vazifeleri yaptı. 2018 yılında kurulan Alem-i İslam İlim ve Hizmet Derneği‘nin kuruluşunda, kurucu başkan olarak yer aldı. Halen dernek başkanı olan Mustafa Şekerci, Alem-i İslam Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye’nin ilk ve tek hadis hafızlığı medresesinde müderrislik yapmaktadır. Bunun yanında 2020 yılında, Dini Soruların Cevap Kapısı sloganıyla kurulan Meşihat sitesinin genel yayın yönetmenliğini yapan Mustafa Şekerci‘nin ilmî ve fıkhî yazıları Meşihat sitesinde yayınlanmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir