Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun! Onun sevgili habibi Muhammed Mustafa’ya, onun kıymetli ailesine ve arkadaşlarına da salat ve selam olsun!
Zühd Nedir?
Zühd, lügat itibariyle; ‘rağbet etmemek, sakınmak, terk etmek, yüz çevirmek manalarına gelen bir kelimedir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in birçok hadis-i şerifinde ‘dünyadan yüz çevirmek’ manasında geçen zühd kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de geçmemektedir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Bir başka hadis-i şerifte, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Allah Dostlarının Zühd Tarifleri
Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, ‘Tercümânü’l-Kur’an’ olarak vasıfladığı İbn Abbâs (radıyallahu anh) zühd hakkında: “Zühd, mevcut bir dünyalık için kalbinin mutmain olmaması, elde bulunmayan bir dünyalık için de kalpte rağbet bulunmamasıdır.” buyurdu. Sonra “Yeryüzünde vuku bulan veya başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce o bir kitapta yazılı olmasın! Kuşkusuz bu Allah’a göre kolaydır.”[3] ayet-i kerimesini okudu.[4]
Efendi Hazretlerimiz (kuddise sirruhu) dünyayı sevmenin zemmi kabilinden şöyle buyurmuşlardı: “Dünya’yı sevmek, ahirette yüzün güzel olmasına ve Mevla Teâlâ’nın cemalini görmeye engel oluyor.” Yine başka bir defasında şöyle buyurmuşlardı: “Dünya hayatını seven, ahirete hazırlanmayı bırakmıştır.”
Hasan-ı Basrî (rahimehullah)’ın yanında zühdden bahsediliyordu. Herkes zühd hakkında bir şeyler söylüyor: Kimisi: “Zühd, kıyafettir (yani kıyafetten anlaşılır.)” Kimisi: “Zühd, yiyecekten anlaşılır.” diyordu. Söylenenleri dinleyen Hasan-ı Basrî (rahimehullah): “Bu söylediklerinizin hiç biri değildir! Zahid, birini gördüğünde ‘Bu adam benden üstündür.’ diyen kimsedir.” dedi.[5]
İbn Şihâb ez-Zührî (rahimehullah)’a zühdden sorulduğunda: “Zühd, haramdan sakınmak hususunda sabretmek; helaller için şükretmek ve Allah’ın (celle celalühü) verdiği nimetleri Allah’a itaat için kullanmaktır.” dedi.[6]
Vüheyb b. Verd el-Mekkî (rahimehullah): “Zühd, dünyadan kaçırdığına üzülmemen; ele geçirdiğine de sevinmemendir.” buyurmuştur.[7] Efendi Hazretlerimiz (kuddise sirruhu) bu hususta da: “Dünya işlerinde çok ince gitmeyeceksin, ahiret işlerinde ince gideceksin!” buyururlardı.
Süfyan-ı Sevrî (rahimehullah) da zühdü şöyle tarif etmiştir: “Zühd, kişinin dünya emelinin kısa olmasıdır. Sert şeyler yemek ya da aba giymek değildir.”[8]
Fudayl b. İyaz (rahimehullah), “Zühd, Allah’tan (celle celalühü) razı olmaktır.” demiştir. Yani zühd, Allah’ın kaderine, tayinine, taksimine kısacası her yaptığına rıza göstermektir.
Süfyan b. Uyeyne (rahimehullah): “Allah (celle celalühü) dünyaya şöyle vahyetti: ‘Senin peşinden koşanı yor, onu zorla; bana hizmet edene hizmetçi ol!’ demiştir.”[9] Efendi Hazretlerimiz (kuddise sirruhu) bu hususta şöyle buyurmuşlardı: “Biz Allah’a hizmet ederken bütün dünya da bize hizmet edip her şeyimizi yapıyorlardı ve bize vergi veriyorlardı. Hükümetin bütçesinin yarısı onlardan temin ediliyordu.”
Cüneyd Bağdâdî (kuddise sirruhu)’ya zühd nedir diye sorulduğunda; “Mallardan el çekmek ve kalbi karışık düşüncelerden boşaltmaktır.” demiştir.[10]
İbrahim b. Edhem (rahmetullahi aleyh) şöyle demiştir: “Zühd üç kısımdır: Farz olan zühd, fazl olan zühd ve selamet olan zühd. Farz olan zühd, haramlardan kaçınmaktır. Fazilet olan zühd, helallerin fazlasından sakınmaktır. Selamet olan zühd ise şüphelilerden kaçınmaktır.”[11]
Ebû Bekir el-Verrâk (rahimehullah)’a zühdden sorulduğunda şöyle demiştir: “Zühd üç harftir. ‘Z’ Zineti yani dünya süslerini terk etmek demektir. ‘H’ Hevâyı yani nefsin arzularını terk etmek demektir. ‘D’ ise dünyayı terk etmek demektir.”[12]
Ulemadan her ne kadar uzlete çekilmeyi ve insanlardan uzak olmayı zahitlik olarak kabul edenler olsa da, bizim meşayıhımızın (kaddesallahu esrarahum) tercih etmiş oldukları hal, ‘Halvet der Encümen’ yani halk içinde Hakk’la beraber olmaktır. Rabbimiz (azze ve celle) bizleri zühdün hakikatine ulaştırsın! (Âmin!) Efendi Hazretlerimizin (kuddise sirruhu), “Himmetinizi âli edesiniz. Dünya’yı sevmeyesiniz. Hâlik Teâlâ onu sevmedi.” sözünü, hakkıyla tutmaya bizleri muvaffak eylesin! Âmin!
[1] İbn Mâce, Zühd, 1
[2] Hâkim, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, 1/81, No: 77; İbn Asâkir, el-Mu‘cem, 2/1067, No: 1381
[3] Hadid Sûresi, 22
[4] Ebû Bekr el-Beyhakî, Kitâbü’z-Zühdi’l-Kebîr, Müessesetü’l-Kütüb, 1996, s. 61
[5] Ebû Said Ahmed b. Muhammed el-‘râbî, Zühd ve Sıfatü’z-Zâhidîn, Dâru’s-Sahâbe, 1408, s. 18
[6] a.g.e., s. 19
[7] Ebu’l-Harrâc Yusuf el-Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl, Müessesetü’r-Risâle, 1980, 31/172
[8] İbn Ebî Hâtim, el-Cerh-u ve’t-Ta‘dîl, Dâr-u İhyâi’t-Türas, 1952, 1/101; Şemsüddîn Ebî Abdillah ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm, Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmiyye, 2003, 4/382
[9] a.g.e., s. 65
[10] a.g.e., s. 66
[11] Hatîb el-Bağdâdî, Târîh-u Bağdâd, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1417, 21/31; İbn Asâkîr, Târîh-u Dimeşk, Dâru’l-Fikr, 1995, 6/296
[12] Ebû Bekr el-Beyhakî, a.g.e., s. 75