Efendimizin Çocuk Terbiyesi

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Âlemleri yoktan var eden Allah’a sonsuz hamd-ü senalar olsun. Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya mahlûkat adedince salat ve selam olsun.

1- Salihlerin Temennisi: Hayırlı Evlat

Kur’an-ı Kerim, cennet ehli olacak olan, salih kimselerin dillerinden düşürmedikleri bir duayı şu şekilde nakleder: “Ve onlar ki: “Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve nesillerimizden gözler(imizin) nuru (olacak iyi insanlar) lütfet ve bizi (fenalıktan) sakınanlara rehber yap” derler.[1] Hayırlı bir nesle, Allah’a ve ebeveynine itaatkâr evlada sahip olmak her Müslümanın temennisidir. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) de şu sözleriyle hayırlı bir evlada sahip olmanın kıymetini ifade etmiştir: “İnsan ölünce şu üçü dışında amellerinin sevabı kesilir: Sadaka-i cariye (faydası süregelen hayır), kendisinden faydalanılan ilim ve arkasından dua eden hayırlı bir evlat.[2]

Bunun gerçekleşebilmesi de hayra ve şerre yönlendirilmeye müsait olan çocukların özenle yetiştirilmesine bağlıdır. “Çocuk, anne babasının yanında bir emanettir. Temiz kalbi de her çeşit nakış ve suretten hali, saf, kıymetli bir cevherdir. O her nakşa kabil olduğu gibi meylettirilen her şeyi almaya da kabildir. Eğer o, hayra alıştırılır, hayır öğretilirse hayır üzere büyür, dünya ve ahirette mesut olur.”[3] Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), “Hiçbir baba, evladına güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.[4] buyurarak çocuk terbiyesinin önemine işaret etmiştir.

2- Çocuk Terbiyesinde Nebevî Metod

Müslümanlar için, evlatlarını güzel terbiye etmek ancak nebevî metodu takip ederek elde edilebilir. Bu da, her hususta olduğu gibi, bu hususta da, “Ben ancak bir öğretmen olarak gönderildim.”[5] buyuran Muhammed Mustafa’ya tam manasıyla ittiba ile mümkündür. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e çocuk terbiyesi noktasında ittiba edebilmek de, onun hayatındaki bu yönü en ince ayrıntılarına kadar öğrenmemizle mümkün olabilir. “Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Çocuk Terbiyesi” başlığıyla incelemeye çalıştığımız bu konu, üzerine kitaplar yazılabilecek kadar geniştir. Bizler, imkân nispetinde Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bu hususta ortaya koyduğu temel kaidelere temas etmeye çalışacağız.

a- Çocukluk Dönemleri

İslam âlimleri insan ömrünü beş aşamada değerlendirmişlerdir. Bunlar:

1. Tufûliyet/Çocukluk,

2. Şebâbet/Gençlik,

3. Kuhûlet/Olgunluk,

4. Şeyhûhet/Yaşlılık

5. Herem/Düşkünlük dönemleridir. Bu beş dönemin birincisi olan çocukluk dönemi de, kendi içerisinde dört ayrı döneme ayrılmaktadır. Bu dört dönem:

1. Süt Devresi: Doğumdan sütten kesilinceye kadar olan safhadır ki bu safhadaki çocuğa sabî denir.

2. Konuşma ve Yürüme Devresi: Sütten kesilmesinden yedi yaşına kadar olan safhadır ki bu safhadaki çocuğa gulam denir.

3. Temyiz Devresi: Yedi yaşından on yaşına kadar olan safhadır.

4. Murahaka Devresi: Yaklaşık on yaşından büluğa kadar olan safhadır.

Bu dört devrenin her birinde çocuk terbiyesi hususunda Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in takip ettiği metotlar bulunmaktadır. “Çocuk terbiyesi, çocuk anne rahmine bile düşmeden başlar.” desek, abartmış olmayız. Bu noktada ebeveyne düşen ilk vazifeler helal lokmayla beslenmeleri ve helal nikâh yoluyla çocuk sahibi olmalarıdır. Hamilelik döneminde annenin haram ve şüpheli şeylerden ziyadesiyle sakınması gerekmektedir. Daha çok ibadet, daha çok Kur’an-ı Kerim tilaveti ile geçen bir hamilelik döneminin çocuğa olumlu şekilde yansıyacağı izahtan varestedir.

b- Tahnik, Dua, Ezan, Tıraş ve Akika

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) dünyaya gelen çocuklara ilk anda tahnik yapmıştır ki, bu da uygulanılması gereken bir sünnettir. Hz. Aişe (radıyallahu anha) validemiz, yeni doğan bebeklerin Resûl-i Ekrem’e getirildiğini, onun hayır ve bereket duasında bulunduğunu, adlarını koyduğunu ve ağzında iyice yumuşattığı kuru hurmayı damaklarına sürdüğünü anlatmaktadır.[6]

c- Dua

Çocuklar annelerinin rahmine düşmeden başlayıp, ömürlerinin sonuna kadar devam edecek bir diğer terbiye metodu da duadır. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatı boyunca etrafındaki hemen herkese, hayır dua etmiş; anne ve babaları evlatlarına hayır dua etmeleri gerektiğini, beddua etmemeleri gerektiğini şu sözlerle ifade etmiştir: “Üç çeşit duanın kabul edilmesinde şüphe yoktur: Haksızlığa uğrayan kimsenin duası, yolcunun duası ve anne babanın çocuklarına bedduası.[7]

Kendinize, çocuklarınıza, hizmetçilerinize ve mallarınıza beddua etmeyiniz. Olur ki, Allah Teâlâ’dan istenilenlerin geri çevrilmediği bir zamana rastlarsınız da Allah dilediğinizi kabul ediverir.[8]

Enes b. Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: Annem Ümmü Enes beni Resülullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdi. Başörtüsünün yarısını altıma, yansını da üstüme giysi yapmıştı. ‘Ey Allah’ın Resulü! Bu, oğlum Enesçiktir. Onu sana hizmet etsin diye getirdim. Onun için Allah’a dua et.‘ dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, ‘Allah’ım! Onun servetini de çoluk çocuğunu da çoğalt.‘ diye dua etti.[9]

d- Ezan ve Kamet

Doğumdan hemen sonra yapılması gereken bir başka vazife çocukların kulaklarına ezan ve kamet okumaktır. Ebü Rafi’ (radıyallahu anh) anlatıyor: Fatıma (radıyallahu anha) validemiz, Hz. Hasan’ı dünyaya getirdiğinde, Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem), onun kulağına namaz ezanı gibi ezan okuduğunu gördüm.[10] Bir çocuğun dünyada duyduğu ilk kelamın Allah’ın daveti olmasının, salih bir Müslüman olmasına fayda sağlayacağı aşikârdır.

Çocuklara güzel isim vermek de ailenin ilk yapacağı işler arasındadır. İsim, ömrü boyunca çocukla beraber olacak ve kesinlikle hayatına etki edecektir. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hususta şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. O halde güzel isimler koyunuz.[11]

e- Akika Kurbanı

Yeni doğan bebek için akika kurbanı kesmek; saçlarını tıraş etmek ve saçı ağırlığınca altın ya da gümüş tasadduk etmek de Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetlerindendir. Ali b. Ebu Talib (radıyallahu anh) anlatıyor: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), (torunu) Hz. Hasan için akika kurbanı olarak bir koyun kesti ve kızına ‘Fatıma, onun başını tıraş et ve saçının ağırlığı kadar gümüşü sadaka olarak ver.‘ buyurdu.[12]

f- Terbiyenin Olmazsa Olmazı: Sevgi ve Merhamet

Çocuk yetiştiren anne babaya lazım olan meziyetlerin en önemlisi hiç şüphesiz sevgidir. Çocukluk, insan hayatında sevgi ve merhamete en ziyade ihtiyaç duyulan dönemdir. Kaba kuvvet ve korkuyla yaptırılamayacak olan birçok fiil, çocuğun farkında olduğu itidalli bir sevginin ve merhametin semeresi olarak karşımıza çıkabilir.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şu buyrukları, İslam dininde merhametin önemini anlamamız açısından mühimdir: “Allâh merhametlidir, yumuşaklığı sever. Sertliğe ve sertliğin dışındaki şeylere vermediği (ecri) yumuşak huyluluğa verir.[13]Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.[14]

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatı boyunca çocuklara özel ilgi göstermiş, her durumda onlara sevildiklerini hissettirmiştir. Bu hususta şu misalleri inceleyelim:

Üsame b. Zeyd (radıyallahu anh) anlatıyor: Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) beni alıp bir dizine oturtur, Hasan’ı da öbür dizine oturturdu. Sonra bizi göğsüne basar veAllah’ım! Bu ikisine rahmet eyle! Çünkü ben bunlara merhamet ediyorum.” derdi.[15]

Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Bir keresinde Temim kabilesinden Akra’ b. Habis (radıyallahu anh) Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yanında otururken, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) (torunu) Hasan (radıyallahu anh)’ı öptü. Bunun üzerine Akra’ (radıyallahu anh): ‘Benim on çocuğum var ama hiçbirini öpmüş değilim.‘ dedi. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dönüp ona baktı ve ‘Merhamet etmeyene merhamet edilmez!’ buyurdu.[16]

Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) (Medine’de) yılın ilk mahsulü getirildiğinde, ‘Allah’ım! Şehrimize, meyvelerimize, ölçü ve tartımıza bereket üstüne bereket ihsan eyle!‘ diye dua eder, sonra o meyveyi yanında bulunan çocukların en küçüğüne verirdi.[17]

Cabir b. Semure (radıyallahu anh) anlatıyor: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile birlikte öğle namazını kıldım. Namazdan sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), ailesinin yanına gitmek üzere çıktı; ben de onun peşine takıldım. Yolda birkaç çocukla karşılaştı. Her birinin yanağını teker teker okşadı. Hatta benim de yanağımı okşadı. Elinde tatlı bir serinlik ve attarın sepetinden çıkmışçasına mis gibi bir koku vardı.[18]

Sehl b. Sa’d (radıyallahu anh) anlatıyor: Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) bir içecek ikram edildi. Birazını içip yanındakilere ikram etmek üzere sağ tarafına döndü. Sağında bir çocuk, solunda ise ashabın yaşlıları vardı. ‘Meşrubatı önce bu yaşlılara vermeme izin verir misin?’ diye çocuğa sordu. Ama çocuk ‘Hayır! Vallahi, senden gelen nasibimi kimseye kaptıramam.’ dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) içeceği çocuğun eline verdi.[19]

Enes b. Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir kez olsun ‘Öf!’ bile demedi. Herhangi bir şeyden dolayı, ‘Niçin böyle yaptın?’ ya da ‘Şöyle yapsaydın ya!’ diye azarlamadı.[20]

Enes b. Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: (Son çocuğu dünyaya geldiğinde) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ‘Bu gece bir oğlum oldu. Ona atam İbrahim’in ismini verdim.’ buyurdu… (Yaklaşık bir buçuk yıl sonra) o bebeği Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) gözleri önünde can verirken gördüm. Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) gözlerinden yaşlar döküldü ve şöyle buyurdu: ‘Göz yaşarır, kalp üzülür fakat biz Rabbimizin razı olacağından başka söz söylemeyiz. İbrahim, biz senin ölümünden dolayı gerçekten üzgünüz.[21]

g- Çocuk Oyunla Terbiye Edilir

Çocuğun oyun ve eğlenceye meyletmesi insanın nefes alması ve yemek yemesi kadar doğal ve olmazsa olmaz bir durumdur. Çocuklara en fazla zarar veren şeylerden biri de onlardan büyük adamlar gibi davranmaları beklemektir. Hayatın farkında olan ebeveynlerin, yeri geldiğinde çocuklarını adam yerine koyup onlarla konuşmaları gerektiği gibi yeri geldiğinde de çocukmuşçasına onlarla oynamaları gerekmektir. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in de çocuklara karşı tavrı bu şekildedir. Bunu anlamak için şu misallere bakalım:

Mahmud b. Rebi’ (radıyallahu anh) diyor ki: Ben beş yaşındayken Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bir kovadan ağzına su alarak yüzüme püskürttüğünü hatırlıyorum.”[22]

İbn Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) (torunu) Hasan’ı omzunda taşırken bir adam: ‘Yavrum! Bindiğin binek ne güzelmiş!’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), ‘O da ne güzel bir binici!’ buyurdu.”[23]

Enes b. Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: ‘Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bizim aramıza karışır ve küçük kardeşime (kuşunun hatırını sorarak) ‘Ebu Umeyr! Serçecik ne yapıyor?‘ derdi.”[24]

Oyunlar, çocukları hayata hazırlayan, bir maksada binaen oynanan oyunlar olabileceği gibi sadece oyalayıcı, vakit geçirmek için oynanan oyunlar da olabilir. İslam, haram olan oyunlar dışındaki ilk iki tür oyuna müsaade etmiştir. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın zikri olmayan her şey ya (faydasız) eğlencedir veya vakti boşa geçirmektir. Ancak şu dört şey bunlardan değildir: İnsanın (atıcılık için) iki şey arasında yürümesi, atını terbiye etmesi, ehli ile oynaması ve yüzücülüğü öğrenmesi.[25] Erkekler için atış, yüzme, ata binme; kızlar için bebeklerle ve ev işleriyle ilgili oyunlar sünnetle sabit olan gayeli oyunlardır. Bunlar içerisinde en çok üzerinde durulanlar atıcılık, binicilik, yürüme ve yüzmedir. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bir babanın evladına karşı vazifelerini sayarken “helal rızıkla beslemek” ve “yazıyı öğretmek”le birlikte atıcılık ve yüzme öğretmeyi de zikreder.

Kumar içeren, çocukları ahlaksızlıklara alıştıran oyunlar gibi yasak olanların dışında sadece vakit geçirmek için oynanabilen tüm oyunlar aşırıya gidilmediği müddetçe serbesttir.

h- Emr-i Bi’l-Maruf’un İlk Durağı: Aile

Çocuk terbiyesi için anne ve babaya gerekli vazifelerden biri de çocuklarına nasihat etmek; iyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmektir. Bu bazen müşfik bir babanın nasihati şeklinde gerçekleşebileceği gibi bazen de ehlini terbiye hususunda sertlikten çekinmeyen bir babanın cezası şeklinde de olabilir. Allah (celle celalühü) aileye maruf hususunda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ehline namazı emret. Kendin de ona sebat ile devam et. Biz senden rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız.[26]Ey iman edenler! Kendiniz ve çoluk çocuğunuzu yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem ateşinden koruyunuz.[27]

Çocuklara nasihat hususunda da şu ayetler müzakere edilmelidir: (Lokman aleyhisselam oğluna şöyle nasihat etmiştir:) Ey oğulcuğum! Sakın Allah a ortak koşma; çünkü Allah a ortak koşmak en büyük zulümdür.[28]

İbrâhim de bu dini oğullarına vasiyet etti, Ya‘kub da. “Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti; öyleyse yalnız O’na teslim olmuş müminler olarak can verin!” (dediler).”[29]

Amr İbnu’l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: “Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Çocuklarınıza, onlar yedi yaşında iken namazı emredin. On yaşında olunca namaz(daki ihmalleri) sebebiyle onları dövün, yataklarını da ayırın.[30]Çocuk sağını solundan ayırmasını bildi mi ona namazı emredin.[31]

i- Önemli Bir Görev: Adalet

Çocuklarımız bizim zannettiğimizden çok daha akıllıdır. Aile içerisinde diğer kardeşlerinden daha az sevildiğini, daha az önemli olduğunu hisseden bir çocuğun anne ve babasından gerekli eğitimi alması mümkün değildir. Zira ayrıldığını hisseden çocuk, anne ve babasının, onun iyiliğini istediğinden emin olamaz. Bu sebeple gerek sevgi noktasında gerekse de maddi imkânlar sunma noktasından çocukların arası asla ayrılmamalıdır. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bir babaya bu hususta şöyle buyurmuştur: “Sana iyi davranmaları senin çocukların üzerindeki hakkındır. Aynı şekilde çocuklar arasında adil davranman da onların senin üzerindeki hakkıdır.[32]

Allah’tan sakının ve çocuklarınız arasında adaletli olun![33]

Ensardan Hazrec kabilesine mensup olan Beşîr b. Sad’ın (radıyallahu anh) karısı Amre bnt. Revâha, kocası Beşîr’den malının bir kısmını oğlu Nu’mân’a hibe etmesini istedi. Beşîr, hanımı Amre’yi bir yıl oyaladıktan sonra onun teklifini kabul etti. Ancak Amre belirli miktar malı oğlu Nu’mân’a verdiğine dair Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’i de şahit tutmasını istedi. Bunun üzerine Beşîr, hicretten sonra Medine’de doğan ilk Ensarlı çocuk olan oğlu Nu’mân’ı elinden tutarak Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)e götürdü ve “Ey Allah’ın Resûlü, bunun annesi olan Bint Revâha, oğluna yaptığım bağışa senin de şahit olmanı istiyor.” dedi. Hz. Peygamber ona, “Senin ondan başka oğulların var mı?” diye sordu. Beşîr, “Evet.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Hepsine bunun gibi bağışta bulundun mu?” dedi. Beşîr, “Hayır.” cevabını verince Hz. Peygamber, “Ben zulme ve haksızlığa şahitlik yapmam!” buyurdu.[34]

Kimin bir kızı olur, onu diri diri gömmez/öldürmez, hor görmez ve oğlunu kızından üstün görmezse, Allah onu cennete koyar.[35]

Çocuklar arasında ayrımcılığa maruz kalan genelde kız çocukları olmaktadır. Cahiliye devrinin izleri üzerinden silinmeyen kimseler, maalesef hala kız çocuklarına adaletsiz davranmaya devam etmektedirler. Hâlbuki bu husus, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ısrarla üzerinde durduğu ve insanlara nasihat ettiği bir meseledir. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bu nasihatlerinden bazıları şunlardır:

Kim üç kız çocuğunun geçimini üstlenir, anlan terbiye edip evlendirir ve onlara güzel davranırsa, cennet onundur![36]

Size sadakanın en değerlisini öğreteyim mi? (Evlendikten sonra herhangi bir sebepten dolayı) sana dönüp gelen ve senden başka da geçimini sağlayacak kimsesi olmayan kızına (yaptığın harcamadır)![37]

j- Çocuğun Yetiştiği Çevre

Çocukların yetişmesi ve terbiye edilmesinde anne babadan çok içerisinde yaşanan muhit etkili olmaktadır. Biz, ahir zamanda yaşadığımız için, insanların, ezan okunduğunda dükkânlarını kapatmadan mescitlere doluştuğu, kadınların tesettürlerine son derece dikkat ettiği velhasıl sokakları İslam kokan bir muhitte yaşamıyoruz. Bilakis sokakları, kâfir memleketlerin sokaklarına benzeyen bir memleketin halkıyız. Binaenaleyh, çocuklarımız da bu habis havanın tesiri altında büyümektedirler. Tabi bu sadece sokaklara has bir hal değildir. Çocuklardan kurtulmak için ellerine verilen telefonlar, televizyonlar, filmler de biz farkında olmadan çocuklarımızı terbiye etmektedir. Müslümanların, bu hususta ziyadesiyle uyanık davranmaları gerekmektedir. Zira belli bir süre sonra “Bu çocuk nasıl bu hale geldi?” demenin kimseye faydası olmayacaktır.

Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.[38] Çocuklarımız da dostlarının yani vakit geçirdiklerinin dini üzeredirler. Çocuk yetiştirirken vaktimize acımamız, ileride telafisi mümkün olmayan zararları beraberinde getirmektedir. “Akşam olup gece karanlığı çöktüğünde çocuklarınızın dışarı çıkmasına engel olun. Çünkü bu vakitlerde şeytanlar (sebebiyle kötülükler) yayılır.[39] buyuran sevgili Peygamberimizin, şeytanların içerisinden hiç ayrılmadığı teknolojik eşyalar hususundaki tavrını tahmin etmek için arif olmaya gerek yoktur. Müslüman, akıntıya kapılan kimse değildir. Hakkın ne olduğunu bildikten sonra o hakkı tesis etmek için tüm varlığıyla mücadele eden kimsedir.

Çocuk terbiyesi noktasında söylenecekler tabi ki bunlarla sınırlı değildir. Lakin bir mecmuanın hacmi, bundan ziyadesi için uygun olmayacaktır. Allah (celle celalühü), bizlere, razı olduğu şekilde annelik ve babalık yapmayı nasip eylesin. Hayırlı zürriyetler yetiştirebilmeye ve böylece sevgili Peygamberimizi memnun ve razı etmeye bizleri muvaffak eylesin. Âmin.

[1] Furkân Sûresi, 74

[2] Müslim, Vasiyyet, 14

[3] İmam Gazâlî, İhya-u Ulumiddîn, Dâru’l-Marife, 3/72

[4] Tirmizi, Birr ve Sıla, 33

[5] İbn Mace, Sünnet, 17

[6] Müslim, Ṭahâret, 101

[7] Tirmizi, Birr ve Sıla, 7

[8] Ebu Davud, Tefriu Ebvabi’l-Vitr, 27

[9] Müslim, Fedâilü’s-Sahabe, 143

[10] Tirmizi, Edâhi, 16

[11] Ebû Davûd, Edeb, 61

[12] Tirmizi, Edâhi, 19

[13] et-Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat, 4/88.

[14] Tirmizi, Birr ve Sıla, 15

[15] Buhari, Edeb, 22

[16] Buhari, Edeb, 18

[17] Müslim, Hac, 474

[18] Muslim, Fedâil, 80

[19] Müslim, Eşribe, 127

[20] Müslim, Fedail, 51

[21] Ebu Dâvûd, Cenâiz, 23, 24

[22] Buhari, İlim, 18

[23] Tirmizi, Menakıb, 30

[24] Buhari, Edeb, 81

[25] Ahmed b. Hanbel, 1, 46

[26] Taha Sûresi, 132

[27] Tahrim Sûresi, 6

[28] Lokman Sûresi, 13

[29] Bakara Sûresi, 132

[30] Ebu Davud, Salât, 25

[31] Ebu Davud, Salât, 26

[32] Ebu Davûd, Büyû’ (İcâre), 83

[33] Müslim, Hibe, 13

[34] Müslim, Hibe, 15

[35] Ebû Davûd, Edeb, 120-121

[36] Ebu Davûd, Edeb, 120-121

[37] İbn Mâce, Edeb, 3

[38] Tirmizi, Zühd, 45

[39] Buhari, Eşribe, 22

Hakkında Mustafa Şekerci

Mustafa Şekerci, 1992 yılında İnebolu’da dünyaya geldi. Eğitim hayatına başlamadan ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı. Lisenin son yıllarında Mahmut Ustaosmanoğlu Efendi Hazretleri (kuddise sirruhu) ile tanıştı ve ona intisap etti. Marmara Üniversitesi Matematik bölümünde kısa süre bulunduktan sonra üniversiteyi bırakıp medrese tahsiline başladı. Beş yıllık temel İslamî eğitimin ardından tekâmül medresesinde eğitim gördü ve icazet aldı. Bu süre içerisinde İstanbul Üniversitesi İlahiyat bölümünü bitirdi. Tekâmül eğitiminden sonra İsmailağa Dergisi bünyesinde editörlük ve yayın kurulu üyeliği vazifeleri yaptı. 2018 yılında kurulan Alem-i İslam İlim ve Hizmet Derneği‘nin kuruluşunda, kurucu başkan olarak yer aldı. Halen dernek başkanı olan Mustafa Şekerci, Alem-i İslam Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye’nin ilk ve tek hadis hafızlığı medresesinde müderrislik yapmaktadır. Bunun yanında 2020 yılında, Dini Soruların Cevap Kapısı sloganıyla kurulan Meşihat sitesinin genel yayın yönetmenliğini yapan Mustafa Şekerci‘nin ilmî ve fıkhî yazıları Meşihat sitesinde yayınlanmaktadır.

Ayrıca Bakınız

Kurban kesmek farz mı? Kurban kesmek vacip mi?

Nasuh tövbe ne demektir? Şartları nelerdir?

Nasuh tövbeyi Ebu’s-Suud Efendi tefsirinde şöyle tarif eder: “Nasuh olmak tövbenin değil, tövbe edenin vasfıdır. Tövbe eden kimse bu tövbesiyle sürekli kendisine nasihat eder ve böylece kendini düzeltir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir