Bugün takvim yaprakları 1 Kasım’ı gösteriyor.
Harf inkılabının -afven- harf devriminin yıl dönümü. Yine sosyal medyada, sokakta ve kahvelerde tartışmalar. Uzayan ve sonu gelmeyen…
Bu yazıda yapılan işin doğru olup olmadığına, yapılması gerektiğine veya gerekmediğine değinmeyeceğim. Amacım bu mesele hakkında dillere pelesenk olmuş bir sloganı masaya yatırmak. Sloganlığı aşıp atasözü olma yolunda ilerleyen o ifade: “Bu devrim sayesinde 1000 yıllık cehaletten kurtulduk!”.
Evet, bazılarına göre 600, bazılarına göre 1000 yıllık bir cehalet. Hatta bu sayıyı 1500 yıla çıkartanlarda var. Peki asıl sorumu sorayım: Gerçekten cahil miydik?
İnsanoğlu dünyada olduğu müddetten bu yana olağanüstü gelişmeler kaydetti. Yeni sanatlar ve ilimler ortaya çıkardı. Farklı farklı dallar keşfetti. Mimari, astronomi, matematik, tıp ve daha niceleri. Hala da keşfetmeye devam ediyor. İlimlerin temeliyse yazıdır. İlim yazıyla tekâmül eder. Onunla kayda geçer. Onun sayesinde yaşamını sürdürür. İlimle yazı arasındaki ilişkinin ne denli kuvvetli olduğu aşikardır. Peki İslam harfleriyle ilmin ilişkisi neydi? Bu harfler ilmin gerilemesine mi sebep olmuştu? Söylenildiği üzere cahil kalmamızın nedeni bu harfler miydi?
Bu soruların cevabını bulmak için İslam harflerini kullananların ilimde ve sanatta gösterdiği tarihi seyre göz atmak yeterlidir. Zira eğer insanları bu harfler cahil bırakıyorsa bu yazıyı kullananların hiçbir ilmi gelişme gösterememesi lazımdır. O halde gelin, Müslümanların yani İslam yazısını kullananların ilimlerde gösterdiği terakkiye kısa bir bakış atalım:
Matematik
- Cebir ilminin kurucusu dokuzuncu yüzyılın alimlerinden Muhammed b. Musa el-Harizmî’dir.[1]
- 11. Yüzyılda İbnü’l- Heytem bir optik problemini dördüncü dereceden bir denklemle çözdü. Bu problemin 13. yüzyılda Latinceye çevrilmesi esnasında ufak bir hata yapıldı. Bu tercüme hatası batılı bilginleri tam altı yüzyıl uğraştırdı. Problemin çözümü 19. yüzyılda kavranabildi.[2]
- 15. Yüzyılın ilk yarısında Gıyatüddin el-kaşi dördüncü dereceden denklemlerin 70 tipini tanıyordu. Modern matematikte bu sayı 65’e indiriliyor.[3]
Tıp
- İbn-i Sina’nın tıp ilminde üstat olduğu izahtan varestedir. Eserleri hala dünyada ders kitabı olarak okutulmaktadır.
- Tıp tarihinde ilk olarak kızıl ve kızamık hastalıklarını keşfeden tabip Sabit b. Kurra’dır.[4]
- Tıp tarihinde ilk defa mikrop meselesini ortaya atan ve hastalıkların bu yolla bulaştığını söyleyen Fatih Sultan Mehmed’in üstadı Akşemseddin’dir. [5]
Astronomi
- Halife Me’mun v. 833 dünya haritası yapmaları için 70 kişiyi görevlendirmiş ve bunun için Şam ve Bağdat’ta gözlemevleri kurdurmuştur. Dolayısıyla Me’mun astronomi tarihinde gerçek anlamda gözlemevi kuran ilk kişidir.[6]
- Dünya tarihinde ilk olarak 1 dakikayı 60’a bölenler İslam alimleridir.[7]
- Halife Me’mun kurdurduğu gözlemevinde, alimlerin ekvatorun uzunluğunu ölçmelerini istedi. Onlar bu işi hayranlıkla karşılanacak yüksek bilimsel yöntemlerle sonuçlandırdılar. Elde ettikleri değer bugün bildiğimiz uzunluktan ibarettir: Yaklaşık kırk bin kilometre.[8]
Yukarıda yaptığımız kısa bakıştan anlaşılıyor ki “Bu harfler bizi cahil bıraktı” diyenler kısmen haklılar. Çünkü -üzülerek söylüyorum- cahil kalmışlar ve cehaletleri hala devam ediyor. Gözlerinin önünde olan ilmi hakikatleri bilmiyorlar veyahut görmezden geliyorlar. Onları “cahillikten kurtaran” latin harflerini kullanan batı bile İslam’ın -dolayısıyla İslam yazısı olan Arapçanın- ilme olan katkısını itiraf etmişken, onların devekuşu misali kafalarını kuma gömüp var olan gerçekleri inkâr etmeleri ne adalete ne de insafa sığmamaktadır. En mühim husus insanın -kendi düşüncesine ters olsa da- hakikati kabul edebilmesidir. Necmettin Erbakan’ında ifadesiyle “İrfan, benim düşüncemde yanlış olabilir demekle başlar’’.
İslam yazısını kullananların ilimlerde yaptığı yeniliklere göz ucuyla bakmış olduk.[9] Göz ucu tabirini kullanmamın sebebi açık. Daha ismini zikretmediğimiz binlerce alim var. Biruni’den tutun Sibeveyh’e, Cabir b. Hayyan’dan Ali Kuşçu’ya, Ömer Hayyam’dan Cezeri’ye kadar unuttuğumuz yıldızlar. İlmin parlayan yıldızları. Bugün bizi kör eden karanlıklardan kurtulmak istiyorsak gözümüzdeki bağı çözüp bu yıldızları görmeliyiz. Şeyh Edebali’nin dediği gibi nereden geldiğimizi bilmezsek nereye gideceğimizi bilemeyiz. Nereden geldiğimizi, nasıl geldiğimizi ve nelerle geldiğimizi hatırlamak zorundayız.
Aslımızı hatırlamak temennisiyle…
[1] Ayrıntılı bilgi isteyenler Dia’dan Harizmi, Muhammed b. Musa maddesine bakabilirler.
[2] Fuat Sezgin, İslam Kültür Dünyasının Bilimler Tarihindeki Yeri, Çağ Yayınları, s. 28.
[3] Fuat Sezgin, İslam Kültür Dünyasının Bilimler Tarihindeki Yeri, Çağ Yayınları, s. 29.
[4] Cahid Baltacı, İslam Medeniyeti Tarihi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, s. 431.
[5] Adnan Adıvar gibi bazı müellifler, ilk önce Dr. Osman Şevki Uludağ’ın işaret ettiği bu konuda biraz tereddütlü davranırlarsa da Bedi N. Şehsuvaroğlu bunun gerçekliğini inandırıcı bir şekilde ve açıklıkla ortaya koymuştur. Dia, Akşemseddin maddesi.
[6] Fuat Sezgin, Bilim Tarihi Sohbetleri, Timaş Yayınları, s. 31.
[7] Fuat Sezgin, Bilim Tarihi Sohbetleri, Timaş Yayınları, s. 100.
[8] Fuat Sezgin, İslam kültür dünyasının bilimler tarihindeki yeri s. 26.
[9] Bu hususta daha fazla argüman elde etmek isteyenler Fuat Sezgin’in 17 ciltlik dev eserine müracaat edebilirler.