Ezan lügatte bildirmek, ilan etmek demektir.
Şer’i ıstılahta ise farz namaz vakitlerinin ilanı için has kılınan kelimelerdir.
Ezan okuyan kimseye müezzin, ezan okunan yere mi’zene (minare) denilir.
İlk Ezan;
Efendimiz (s.a.s) Ashab-ı Kiram ile birlikte namaz vakitlerinin ilan edilmesi konusunda istişare ediyorlardı. Bir zamanlar “الصلاة الصلاة” namaza, namaza veya “الصلاة جامعة” ‘Müslümanların toplu halde güzelce geçinmelerine sebeptir’ anlamında “namaz toplayıcıdır” diye nida ediliyordu.
İstişareler devam ederken bazıları ezan vaktinde belirli yerlere bayrak dikelim dediler. Sahabeden Abdullah b. Zeyd (r.a) ise rüyasında, günümüzde kullanılan lafızlar ile kendisine ezan okunduğunu gördü ve bu rüyayı Efendimiz (s.a.s)’e anlattı. Efendimiz (s.a.s) ise;
“Bu hak rüyadır. Bilal-i Habeşî’ye (r.a) haber verin ezan okusun. Zira onun sesi, senin sesinden daha gürdür” buyurmuştur.[1]
Ezan hicretin ilk senesinde meşru olmuştur. Bu rüyayı Ashab-ı Kiramdan bazılarının da gördüğü rivayet edilmektedir.[2]
[1] Sahih-i İbni Huzeyme, I/189
[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Yasin yayınevi, 185; İbni Abidin, Reddu’l-Muhtar, I/383