İnsanları ve Cinleri imtihan için dünyaya gönderen ve onlara, hayatlarını tanzim edecek kaideleri peygamberleri aracılığı ile bildiren Allah ﷻ’ye hamd-ü senalar olsun. İnsan yaratılışından itibaren başı boş olmayıp imtihan içerisinde hayatını devam ettirmektedir. Bu imtihanda başarılı olması için uyması gereken kurallar da kendisine peygamberler ve kitaplar ile hatırlatılmıştır. İnsan bu kuralları güzelce öğrenip hayatına tatbik etmekle sorumlu kılınmıştır. Bu da Allah’ın istediği bir hayat nizamı kurmak demektir. Bu hayat nizamını kurmak ise din ile mümkündür. Bu yazımızda “Din nedir?” ve “İbrahimî dinler nelerdir?” sorularını cevaplamaya gayret edeceğiz. Bu soruları cevaplarken din kavramının tarifi, dinin kısımları ve İbrahimî dinler hakkında malumat verilecektir.
Din Nedir?
Din kelimesi Arapça olup; lügatte karşılık, adet, ibadet, itaat, zül, hastalık, hesap, hüküm, tevhit gibi çok geniş manalara gelmektedir.[1] Ancak terim anlamı ile “Din nedir?” sorusunu soracak olursak; bunun cevabını ancak birtakım mukaddimeler yaptıktan sonra verebiliriz.
Genel manada “Din nedir?” sorusu, Dinler Tarihi ile ilgilenen batılı araştırmacıları meşgul etmiş ve kesin bir cevapta toplanmalarına imkân vermemiş bir sorudur. Kimisi, “Din, kutsalın tecrübesidir.” demiş, kimisi ise “İnsanın, çeşitli adlar ve değişen görünüşler altındaki sonsuzu kavramasını sağlayan zihnî bir melekesi veya yeteneği” diye tarif etmiştir. Bazıları “Din; duyguyla yükselmiş, alevlenmiş, yanmış bir ahlâk ilmidir.” demiş, bazıları da “Dinî bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemidir.” demiştir. Bu tarifler, tarifleri yapanlardan her birinin dine bakış açısını yansıtır.
Dinler tarihi alanındaki “Din nedir?” münakaşalarını bir kenara bırakıp Müslüman alimlerin yaptığı tarife bakacak olursak genel olarak “Din nedir?” sorusunu cevaplamak yerine “Hak din nedir?” sorusunun cevabıyla ilgilenmişler ve genelde birbirine benzeyen tarifler yapmışlardır. Son dönem ulemasından Ömer Nasuhi Bilmen de bu genel geçer tarifi şu şekliyle almıştır;
“Hakiki din, Allah Teâlâ Hazretleri’nin bir kanunudur ve birtakım hükümlerin, hakikatlerin bir araya getirildiği ilâhî bir inanç manzumesidir. Allah Teâlâ, bu dini peygamberleri vasıtasıyla insanlara lütuf ve ihsan buyurmuştur. Bu kanun, insanları hayra ulaştırır. İnsanlar, bu ilâhî kanunun hükümlerine kendi güzel iradeleriyle itaat ettikçe doğru yolu bulmuş, hidayet üzere bulunmuş olurlar. Dünyada da ahirette de selamet ve saadete kavuşurlar.”[2]
Dinler Kaç Kısma Ayrılır?
Dinleri, hangi itibarla taksim edildiğine bağlı olarak birçok kısma ayırabiliriz. Ancak burada hakikate uygun olup olmamaları açısından 3 kısma ayıracağız. Dinler, Hak Dinler, Muharref Dinler ve Batıl Dinler olmak üzere 3 kısım olup tarifleri şu şekildedir;
Hak Din: Din nedir başlığı altında yapmış olduğumuz tarife uygun olan, Allah ﷻ’ nün göndermiş olduğu ve ahirette insana fayda verecek olan dinlerdir. Bunlara Semâvî dinler de denir. Bu hususta Allah ﷻ şöyle buyurmaktadır: “Kuşkusuz Allah katında din İslam’dır.”[3]
Buna binaen, Semavi dinler, inanç asıllarında bir olmalarına rağmen birtakım hükümlerin değiştirilmesi açısından farklılık göstermektedirler. İlk peygamber Hz. Adem’den son peygamber Hz. Muhammed ﷺ’e, bütün peygamberlerin dinleri ayet-i kerimede bahsedilen İslam dini kapsamındadır.
Muharref Dinler: Muharref; tahrif edilmiş, sonradan bozulmuş anlamına gelmektedir. Bu dinler -Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi- asıllarına bakıldığında Hak din olup daha sonradan farklı etkenlerle, içerisine yanlışların katılması ve içerisinden doğruların çıkarılması yoluyla bozulmuştur. Hak din olan İslam geldikten sonra bu dinlere (bozulmamış hallerine) mensup olmak insanı sorumluluktan kurtarmayacaktır.
Batıl Dinler: Batıl; hakkın zıddı için kullanılan bir kelimedir. Bu kısımdaki dinler, -Putperestlik ve Mecusilik gibi- asılları itibariyle de hak olmayan, bir takım insan topluluklarının kendilerince uydurmuş olduğu hayat biçimleridir.[4] Bunlar insanı ebedi saadete ulaştırmayıp, belki kısa vadede bile huzur ve mutluluk veremez. Bu dinlerde görülen, hakikate uyan bir takım bilgi ve uygulamalar bunların hak olduğuna delil olamaz. İnsanlık, başlangıcından itibaren hak din olmaksızın başıboş bırakılmamıştır. Bu da bahsedilen doğruların hak dinlerden devşirdikleri birtakım hakikatler olduğunu gösterir.
İbrahimî Dinler Ne Demektir?
İbrahimî dinler kavramı Hz. İbrahim’i “ata” olarak kabul eden dinleri – İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik- kapsayan bir ifade olarak ortaya konmuştur. II. Dünya Savaşı’nın hemen peşine dünya barışına yönelik çalışmalar hız kazanmıştır. İlk defa Katolik Hristiyanların kullandığı kavram, üç dine mensup olan insanlar arasında ortak bir nokta bulma çalışmalarının ürünüdür. Günümüze kadar pek çok çalışma ve toplantıda İbrahimî dinler ve dinlerarası diyalog teması birlikte ve birbiriyle alakalı olarak kullanılmıştır. Dinlerarası diyalog fikrinin, İbrahimî dinler kavramıyla aynı düşünceye dayanarak ve aynı zamanda doğması da İbrahimî dinler kavramının ne amaçla ortaya atıldığını göstermektedir. Giderek yaygınlaşan kavram akademik atıflar da almaya başlamıştır. Geride geçenlerden de anlaşılacağı üzere kavramın ortaya çıkmasında İslam ve Yahudiliğin katkısı olmamıştır.[5] Tamamen sonradan uydurulmuş ve İslam dininin ruhuna aykırı bir kavramdır.
Dinler ve Akımlar konusundaki diğer yazılarımız için tıklayın.
[1] Muhammed b. Yakub el-Feyruzâbâdî, el-Kâmûsu’l-Muhît, Müessesetü’r-Risale, I/1198.
[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İsmailağa Yayınları, 6.
[3] Âl-i İmrân, 19.
[4] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İsmailağa Yayınları, 6.
[5] Yeşilyurt, Muhammet, “İbrahimî Dinler” Kavramsallaştırmasının Tarihi, Bilimname, 2019 (37), 191-241, https://doi.org/10.28949/bilimname.457204 .