Müslümanlar Miladi Yılbaşı Hususunda Nasıl Bir Tavır Takınmalıdır?

Enes b. Malik (radıyallahu anh) şöyle buyuruyor: “Biz Efendimiz ’i defneder etmez kalbimizde bir değişiklik hissettik.”[1]

Evet, Hz. Enes’in bahsettiği günün üzerinden yıllar geçti ve artık nübüvvet nuru bizden bin dört yüz yıl uzaklıkta. Öyle ki; artık bu nur, bırakın bir müminin kalbinde parlamayı, bedenlerimizi hatta âdetlerimizi bile Allah’ın düşmanlarından ayırmak hususunda yolumuzu aydınlatmaktan çok uzakta. Zaten başka hangi şey Allah’ımızın “Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin.”[2] emrine rağmen Müslümanları, onların âdetlerine yapışmaya sevk edebilirdi? Yine Mevla’mızın “Zalimlere azıcık bile olsa meyletmeyin; yoksa onları saracak ateş size de dokunur.”[3]tehdidine rağmen onları adım adım takip etme cesaretini nasıl bulabilirdik ki? “Biz, Hz. Muhammed’in getirdiği dine tabi olduk.” diyen biz Müslümanların, Hristiyanlara ait olan ve Allah’a isyanla geçirdikleri Yeni Yıl bayramında, en az onlar kadar coşkulu geçirmemiz nasıl mümkün olabilirdi? Efendimiz ﷺ’in “Her kim bir kavme benzerse o da onlardandır.” buyruğuna rağmen haddi aşma hususunda onlarla yarışırcasına kutlama yapmamıza ne sebep olabilirdi? Biz Müslümanları, üstadın ifade ettiği “Baba katiliyle baban bir safta” durumuna ne düşürebilirdi…

Yılbaşı Kutlamak

Efendimiz ﷺ bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirle­rini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”[4]

Evet, vücut öyle bir uyum ve beraberlik içindedir ki ilk bakışta yüzden anlaşılır uzuvların acısı. Parmağı kesilmiş, karnına şiş batırılmış veya tırnağı sökülmüş bir insan yüzünün görülmüş mü gülücükler saçtığı?

Öyleyse Efendimiz ﷺ buyurmuş oluyor ki: “Mümin o kimsedir ki her nerede kardeşinin canı acısa kendi canı da acır. Şayet mümin kardeşi yiyecek bir şey bulamıyorsa ağzının tadı kaçar. Mümin, kardeşine düşmanlık edenleri kendine düşman beller. Hele de Allah’a isyan eden zalimlerin, kardeşlerine yapmış olduğu alçakça katliamı, eğlence günü değil de tarihinde kara bir leke sayar.[5] Allah’ımızın “Müminler ancak kardeştirler.”[6] kelamı da bize bunu en açık şekilde ifade etmiyor mu? Nerede gördük kardeşine eziyet edenlerle kol kola girmenin, onların âdetlerine sıkı sıkıya sarılmanın bahtiyarlık sayıldığını?

Şimdi soralım kendimize, acaba bu kadar ayet ve hadisten, vicdanımızı sızlatması gereken bunca hâdiseden sonra “Yeni yılı kutlamak günah mı? Yılbaşı kutlamak insanı dinden çıkarır mı? Biz, Hristiyanların ibadet saydığı Noel’i değil, onların âdeti olan yılbaşını kutluyoruz. Bu da mı günah?” gibi sorular sormak hiç caiz olur mu?

Ya da dünyanın her köşesinde, bu eğlencenin asıl sahiplerinin, Müminlere yaptığı bunca zulme rağmen celladına aşık Müslümanlar tarafından yöneltilen bu soruları nasıl cevaplayabiliriz. Müslüman kardeşlerimize yapılan eziyetler sebebiyle delik deşik olması gereken vicdanlarımızı bir tarafa bırakmadan, gassalin elinde bulunan; ruhu çıkmış, kalbi durmuş, hislerini tamamen kaybetmiş bir ölü gibi olmadan bu soru nasıl cevaplanabilir? Az bir İslam hamiyeti, İslam gayreti olan kimse, konuya nasıl sadece fetva nazarıyla bakabilir?

Kalksak ve “Bu zamanda yeni yılı kutlamak Müslümanlar arasında yaygınlaşmaya yüz tutmuştur. Öyleyse bunu sırf eğlence amacıyla kutlayan bir kişiye dinden çıktı denilemez.” desek, bize sormazlar mı, “Bu nasıl bir Müslümanlık? Babanın düşmanlarıyla bile bir araya gelemeyen sen, İslam düşmanlarını nasıl adım adım takip edersin? Onları bu denli takip ettikten sonra, son nefesinde imanını kurtarabileceğinden nasıl emin olabilirsin?” diye.

Mahşer meydanında kardeşlerimiz yakamıza yapışmaz mı? Peki ya Rasûlullah ﷺ? Onun yüzüne nasıl bakacağız? Rabbimizin huzuruna hangi yüzle çıkacağız?

Öyleyse Müslümana düşen, Allah’ın razı olmadığı kişileri takip etmek için fetva aramak değil, Allah’ı ve Rasûlünü razı etmek için yol aramaktır. Dost olun dediklerine dost olmak, dostluk etmeyin dediklerinden ayrılmaktır. O halde Müslüman, sürekli kendine “Allah ve Rasûlünü nasıl razı ederim? Kardeşlerime nasıl sahip çıkarım? Onların acısını nasıl dindiririm?” sorularını sormalı değil midir? Nitekim Efendimiz ﷺ de şöyle buyurmamış mıydı: “Müminlerin birbirlerine olan bağlılığı, birbirine kenetlenerek inşa edilmiş bir binanın tuğlaları gibidir.”[7]

Rabbimizden bizleri, kendisine layık bir kul eylemesini ve yalnızca, ayeti kerimesinde “Kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler”[8]methiyesine mazhar olan Efendimiz ve ashabına tabi olmakla müşerref kılmasını niyaz ederiz.

[1] İbn Mâce, (1631).

[2] Mâide, (51).

[3] Hud, (113).

[4] Buhari, (6011).

[5] Kanlı Noel.

[6] Hucûrat, (10).

[7] Buhari, (2446).

[8] Fetih, (29).

Hakkında MEŞİHAT

Dini soruların cevap kapısı. İslam'a dair tüm sorularınızı Whatsapp aracılığıyla bize sorabilir; arama kısmından sitemizdeki yüzlerce cevaba ulaşabilirsiniz.

Ayrıca Bakınız

EFENDİMİZİN ÇOK EŞLİLİĞİ

Günümüzde çokça tartışılan meselelerden olan Peygamber efendimizin çok eşliliğinin izahı...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir