Teslis İnancı Nedir? İncil’den Delillerle Teslis İnancı

Giriş

Teslis, baba, oğul ve kutsal ruh olmak üzere üçlü; üç görünümlü bir ilaha inanmak anlamına gelen bir inanç kaidesidir. Teslis inancına göre ilah; baba, oğul ve kutsal ruh olarak üç farklı hale sahiptir. Teslis, o kadar saçma bir inançtır ki, Hristiyanlar da asırlar boyunca işin içinden çıkamamış; birbirlerinden farklı yüzlerce mezhebe ayrılmışlardır. Her ne kadar Hristiyanlar teslis inancını, 1+1+1=3 olarak değil; 1x1x1=1 olarak ifade etmeye; 3 ayrı ilah değil 1 ilahın üç hali gibi anlatmaya çalışsalar da, birazdan ifade edeceğimiz gibi bu görüş de diğerlerinden daha az saçma değildir.

1. İslam’da Tevhid İnancı ve Teslis İnancına Bakış

Bu konuya başlamadan evvel İslam’ın konuya bakışını; İslam dinindeki tevhid inancını aktarmakta fayda görüyorum. İslam dinine göre Allah (celle celalühü) zâtı ve sıfatlarıyla tektir.[1] Allah’ın zatı ve sıfatları insan aklı tarafından anlaşılabilecek şeyler değildir. Bu sebeple Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabını Allah’ın zatını düşünmekten sakındırmıştır.[2] Bize düşen Allah’ın ezeli ve ebedi olarak tek olduğuna ve naslarda ifade edilen sıfatlarının bulunduğuna inanmaktır.

Allah (celle celalühü)’nün zâtı ve sıfatlarının yaratılmışlarla hiçbir benzerliği yoktur. Dolayısıyla ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde geçen sıfatları, insanların sıfatları gibi anlamak ve insanların sıfatlarına benzetmek caiz değildir. Allah görür, insanlar da görür ancak insanların görmesinin Allah’ın görmesi ile bir benzerliği yoktur. İslam’ın emretmiş olduğu tevhid inancı: “Allah’ı ortaklardan, cüzlerden ve benzerlerden tenzih etmek, uzak saymaktır.”[3] Allah’ın (celle celalühü), ne Mekke müşriklerinin inandığı gibi ortağı olan putlar vardır; ne Hristiyanların inandığı gibi oğul ve kutsal ruh gibi cüzleri vardır; ne de Mücessimelerin inandığı gibi zatında ve sıfatlarında benzerleri vardır.

Kur’an-ı Kerim teslis inancından şu şekilde bahseder: “Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur. Andolsun, “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler kâfir oldu. Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, andolsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır.[4]Meryem oğlu Mesih, sadece bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler geldi geçti. Onun annesi de dosdoğru bir kadındır. (Nasıl ilâh olabilirler?) İkisi de yemek yerlerdi.[5]

2. Teslis İnancının Tarihi

Kanaatimize göre teslis yani üç cüzden oluşan ilah inancını Hristiyanlığa sokan, zamanın siyasi otoritesi Roma’nın ajanı Pavlus’tur. Eski ismi Saul olan Pavlus, İsa (aleyhisselam) hayattayken ona ve ona tabi olanlara etmediğini bırakmamış bir devlet memurudur. Roma adına İsa (aleyhisselam)’ın yaşadığı ve Hristiyanlığı anlattığı Kudüs’ü yöneten Herodeslere çalışmaktadır. İsa (aleyhisselam) Hristiyanlara göre çarmıha gerilmesinden; bize göre öldürülmeden semaya kaldırılmasından sonra, “İsa bana göründü, bana şöyle emirler verdi; beni en büyük havari yaptı.” gibi kerameti kendinden menkul iddialarla Hristiyanların arasına karışan Pavlus, İsa (aleyhisselam)’ın öğrettiği neredeyse her şeyi değiştirmiştir.[6]

a. Teslis İnancına Hiç İtiraz Eden Olmadı Mı?

İsa (aleyhisselam) dünyadayken, bir Peygamber olarak insanları bir olan Allah’a inanmaya davet ettiği için[7] Pavlus’un masallarına inanmayanlar oldu. Bu da temel inanç meselelerinde bile daha ilk zamanlarda Hristiyanların onlarca ayrı mezhebe ayrılmasına sebep oldu. Miladi ilk yüzyıllarda bazı Hristiyanlar “üçlü birlik” denilen teslis inancına bağlıyken; bazıları da buna inananları kâfir olarak görüyorlardı.

Bu olay Miladi 4. asra kadar böyle devam etti. Ta ki İmparator I. Konstantin tarafından Roma İmparatorluğunun resmi dininin belirlenmesi için Birinci İznik Konsili toplanıncaya kadar. Mezhepler arasındaki tartışmayı sona erdirmek için toplanan din adamları uzun süre tartıştılar. Daha önce putperest olan İmparatorun, İsa (aleyhisselam)’ın Allah’ın oğlu olduğu görüşünü benimsemesi üzerine bunun hilafına görüş beyan eden din adamları toplantıdan çıkartıldı. Geriye kalan 318 papaz, Konstantin’in emriyle sayısı belirlenemeyecek kadar çok İncil metinlerinden, herkesin kabul edeceği bir metin ortaya koymak için çalışmaya başladılar ve günümüzdeki İncil’i meydana getirdiler.[8] Bu konsilden sonra Hristiyanların inancı devlet eliyle insanlara dayatılmış; bu papazların ortaya koyduğu düşünceleri kabul etmeyenler şiddetle cezalandırılmıştır. Her şeye rağmen Hristiyanlar arasında bir süre daha yaşamaya devam eden tevhid inancı zamanla yerini teslis inancına bırakmıştır.

b. Pavlus Neden Teslisi Benimsedi?

Geride ifade ettiğimiz gibi Pavlus, putperest Roma’nın ve işbirlikçileri Herodeslerin adamıydı. Muhtemelen devlet eliyle Hristiyanlığı putperestlikle ortak noktaları olan; devlet yönetimine yani Roma’ya karışmayan; onların hâkimiyetini tanıyan bir din haline getirdi. Mevcut İncil’de İsa (aleyhisselam)’ın ağzından nakledilen, “Sezar’ın hakkı Sezar’a; Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya.”[9] sözü de bu amaca matuf görünmektedir. Pavlus’un uydurduğu Hristiyanlık asla devlet yönetimlerine karışmayan, mevcut siyasi otoriteyi her hususta tanıyan ve itaat eden bir yapıdadır. Aslında laikliğin mucidi de günümüz Hristiyanlığını uyduranlardır.[10]

“İsa (aleyhisselam), Peygamberlik vazifesini yapmaya başladığı zaman, Yahudilerden bazıları, onu beklenilen Mesih kabul ettiler. Ancak onun sözlerini ve kendisini, Yunan felsefesi ve putperest cemaatlerin fikirleri ışığında tefsire tâbi tuttular. Böylece İsa (aleyhisselam)’ın hakiki dini, değiştirilmeye başlandı. Hıristiyan din adamlarının ileri gelenlerinden Dr. Morton Scott Enslin bu hususta diyor ki: “İsa’nın şahsiyeti ile uğraşma, kim olduğunu araştırma ve her şeyi onun şahsiyeti ile ilgi kurarak açıklama gayretleri, Allah Teâlâ’nın kullarından istediği şeyleri ve tövbeye çağırdığı hususunu unutturdu. Böylece, ümmetine tebliğ ettiği ahkâmın öğrenilmesi ve itaat edilmesi yerine, şahsiyetinin açıklanıp anlaşılması lâzım olan bir kimse hâline geldi.”[11]

Bu temayül, İsa (aleyhisselam)’ın (Logos=Mukaddes kelâm) kelimesi ile izah edilmesine ve neticede tanrılaştırılmasına sebep oldu. Bu zamandaki kilise babalarının, İsa (aleyhisselam) hakkındaki yazıları, uygunsuzluklar, saçmalıklar ile doludur. Kilise babalarının, bu yazılarında, İsa (aleyhisselam)’ın ehemmiyetle üzerinde durduğu tek Allah inancı ile kendisine izafe edilen Allahlık iddiasını uzlaştırma gayreti içinde oldukları görülür. Dağılmış bir hâlde bulunan Yahudiler ve bunların Yahudi olmayan komşuları arasında, İsa (aleyhisselam)’ın bildirdiği iman esasları ile alâkası olmayan yeni bir din ortaya çıktı. Bu mevzuda Dr. Morton Scott Enslin: “İsevilik, Yahudilerin yaşadıkları yer olan Filistin’den, putperest milletlerin memleketlerine yayıldı. Bu yayılma birçok değişmelere sebep oldu. İseviler, Mûsâ (aleyhisselam)’ın şeriatından uzaklaştılar. İsa (aleyhisselam)’ın tebliğ ettiği din bilgilerini, putperestlerin kabul edebilecekleri hâle getirdiler. Böylece tutarsız, akıl ve mantığın kabul edemeyeceği bir din meydana geldi.”[12] Roma imparatorluğunda birkaç çeşit putperest cemaat vardı. Bu cemaatler, inanç itibarı ile birbirinden çok farklı idi. Fakat şu dört husus hepsinde müşterekti:

1 — Hepsi, kurtarıcı bir tanrıya inanıyor ve onun ölümünü, insanların günahları için kefaret ve ona inananlar için kurtuluş kabul ediyorlardı.

2 — Hepsinde, o dine girmek için, bir giriş ayini vardı. Bu ayinle, o dine kabul edilen kimsenin, kötülüklerden temizlenmiş olduğuna inanılıyordu.

3 — Hepsinde, tanrı ile manevi olarak birleşmek, bütünleşmek inancı vardı. Bu bütünleşme, sembolik olarak o din mensupları tarafından, tanrının etini yemek ve kanını içmek şeklinde icra edilirdi.

4 — Hepsinde Cennet inancı olup, onu isterlerdi. Orada rahat edeceklerinden emin idiler.”[13] Günümüz Hristiyanlığını uyduranlar da bu dört hususta putperestlerin kabul edecekleri bir din icat ettiler.

3. Teslis İnancına Yöneltilen İtirazlar

“Bir olan tanrı insanı yarattı ve Âdem (aleyhisselam)’la birlikte insanlık günahkâr oldu. (Yani Âdem aleyhisselam günah işlediği için her insan günahkâr doğar; onun günahına ortaktır.) Tanrı da insanlık günah içerisinde kalmasın diye kendi oğlunu kendine kurban olup insanların günahlarını temizlesin diye yeryüzüne gönderdi. O kurbanlık olan tanrı oğlu İsa (aleyhisselam) çarmıhta öldü, üç gün sonra dirildi. İsa, tanrıdan ayrı bir varlık değildir. Okyanustan alınmış bir bardak su gibidir. Yani okyanus baba tanrıdır, ondan alınan bir bardak su İsa’dır. Ama o bir bardak suda okyanusun özellikleri mevcuttur. Yani İsa, tanrıdır.”[14] Bu Hristiyanların inancıdır. Çoğunuza komik gelen böyle bir inancın saçmalığı için delil getirmek belki abesle iştigal olarak değerlendirilebilir. Ancak dünyada yaklaşık 2,5 milyar insan, –elhamdülillah- Müslüman olduğumuz için bize saçma gelen bu komedyaya inanmaktadır.

a. Teslis İnancına İncil’den Yapılan İtirazlar

Günümüzde Hristiyanların kabul ettikleri İncil’de İsa’nın durumu net değildir. Tanrı’nın oğlu olduğuna dair ifadeler bulunduğu gibi bunun tam aksine ifadeler de mevcuttur. Zaten Hristiyanların bu meselede ihtilafa düşmelerinin sebebi de İncil’in bu husustaki tutarsızlığıdır. Bu tutarsızlık birçok ilim adamı tarafından eleştirilmiştir. İsa’nın tanrı oğlu olduğu iddiası İncil’deki şu ifadelerle eleştirilmiştir:

i. İncil’de İsa’nın çarmıha gerildiğinde şöyle dediği rivayet edilir: “İlahi! İlahi! Beni niçin yalnız bıraktın?”[15] Kendisi tanrının oğlu olan, onunla aynı özden olan, aynı özellikleri taşıyan İsa burada kime seslenmiştir? Veya tanrı özelliği taşıyan İsa’nın, Hristiyanların “Baba” olarak tanımladıkları tanrı tarafından yalnız bırakılması ona neden zarar vermiştir? Hristiyanlar, İsa’nın kendi isteği ile kendini öldürttüğünü söylerler. Kendi isteği ile kendini öldürten bir ilah burada kime, niçin seslenmektedir? İlah özellikleri taşıyan İsa, başına bunların geleceğini zaten bilmiyor muydu?

ii. İncil’in farklı bir yerinde İsa (aleyhisselam)’ın Allah’a (celle celalühü) şöyle nida ettiği geçmektedir: “Sonsuz yaşam, tek gerçek Tanrı olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımalarıdır.”[16] İsa (aleyhisselam) yeryüzündeyken Tanrı’nın oğlu olduğunu, üç Tanrı’nın bir parçası olduğunu söylemeyi bırakın, ima bile etmemiştir.[17]

iii. Eski Ahit olarak benimsedikleri Tevrat’ta, Musa (aleyhisselam)’ın halkına şöyle seslendiği ifade edilir: “Dinle ey İsrail! Tanrımız Rab, Tek Rab’dır.”[18]

iv. İsa (aleyhisselam)’a “Buyrukların en önemlisi hangisidir?” diye sorulduğunda şöyle cevap verdiği İncil’de mevcuttur: “ En önemlisi şudur: Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir. Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.”[19]

v. Yine İncil metinleri ilah kabul ettikleri İsa (aleyhisselam) için şöyle bir ölüm sahnesi anlatmaktadırlar: “İsa yüksek sesle, “Baba, ruhumu ellerine bırakıyorum!” diye seslendi. Bunu söyledikten sonra son nefesini verdi.”[20] Tanrının üç parçasından biri olan tanrı, diğer parçanın ellerine ruhunu bırakıyor. Fahruddin Razi’nin de dediği gibi: “Yeryüzünde Hristiyanlar kadar saçma inancı olan yok.”[21]

vi. Yine İncil’in farklı bir bölümünde tanrının şöyle dediği geçmektedir: “Rab benim, başkası yok! Benden başka Tanrı yok!”[22] Tek olduğunu, kendisinden başka ilah olmadığını ifade eden bir Tanrı ve o tanrıya evlat isnat eden, tanrıya üç cüz isnat eden, onlarda da tanrısal özelliklerin bulunduğunu iddia eden Hristiyanlar…

vii. “Mübarek ve tek Hükümdar, kralların Kralı, rablerin Rabbi, ölümsüzlüğün tek sahibi, yaklaşılmaz ışıkta yaşayan, hiçbir insanın görmediği ve göremeyeceği Tanrı, Mesih’i belirlenen zamanda ortaya çıkaracaktır.”[23] İncil, bu ve bunun gibi tevhide yakın veya tevhidi ifade eden rivayetlerle doludur. Ancak Hristiyan din adamları bu ifadeleri alıp Allah’ı tenzih edecekleri yerde müteşabih olarak Allah’ın vahyettiği bir takım ayetleri yanlış anlayarak ve bu yanlış anlayış üzerine Allah’ın (celle celalühü) vahyetmediklerini kitaba katarak Tanrı’nın oğlu olduğuna hükmetmişlerdir.

viii. “Saul birkaç gün Şam’daki öğrencilerin yanında kaldı. Havralarda İsa’nın tanrının oğlu olduğunu hemen duyurmaya başladı. Onu duyanların hepsi şaşkına döndü.”[24] Şayet İsa hayattayken tanrının oğlu olduğunu insanlara anlatsaydı, insanlar eski adı Saul olan Pavlus’un bu söylediklerine şaşırmayacaklardı.

ix. “İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un Tanrısı, atalarımızın Tanrısı, Kulu İsa’yı yüceltti.”[25]

x. “Hepimizin babası bir değil mi? Bizi yaratan aynı Tanrı değil mi? Öyleyse neden atalarımızın yaptığı antlaşmayı bozarak herkes kardeşine ihanet ediyor?”[26] İncil, bu zikrettiğimiz ifadelerin benzerleri ile doludur. Bu kadarıyla iktifa ediyoruz.

b. Teslis İnancına Aklen Yapılabilecek İtirazlar

Uzunca bir süre Türkiye’de misyonerlik faaliyetleri icra eden Protestan bir gruptan bazı kişilerle görüştüm. Bu kişiler bana Hristiyanlıkla alakalı kaynak eserler gönderdiler. Bu eserlerin yanında da birkaç sorudan oluşan anketler gönderdiler ve kendilerine sorular sormamı istediler. Yaklaşık altı ay boyunca birçok soru sordum ancak neredeyse hiç birine doyurucu cevap veremediler ve son olarak: “Sizinle görüşmeye gerek kalmayacak şekilde başka bir inancın etkisindesiniz.” deyip yazdıklarıma cevap vermeyi kestiler. Her ne kadar, ‘Bu nasıl bir hak din ki, farklı şeylere inananlara hitap etmiyor. Sadece başka inancın etkilerini taşımayanlara hitap ediyor. Siz yoksa bilgisiz, dininden habersiz insanları kandırmak için mi bu çalışmaları yapıyorsunuz.’ dediysem de cevap alamadım. Onlara yönelttiğim sorulardan bazılarını ifade edeyim:

i. Hem “Allah birdir.” diyorsunuz, hem de “İsa da Tanrıdır.” diyorsunuz. “Tanrı okyanus, İsa ondan bir bardak ama okyanusun özelliklerini kendisinde bulunduruyor.” diyorsunuz. Hâlbuki bu mantıksız bir inançtır. Zira bu kelamınızla, “İsa Tanrı’dan bir cüzdür, Tanrı’nın özelliklerini kendinde barındırır dolayısıyla o da Tanrı’dır.” demiş oluyorsunuz. İsa (aleyhisselam) Tanrı’dan bir cüz ise Tanrı’dan ayrıldığında Tanrı’da bir değişikliğin meydana gelmesi gerekirdi. Yani İsa dünyadayken Baba Tanrı diye tavsif ettiğiniz asıl Tanrı’da bir değişiklik meydana gelmesi lazım gelirdi. Zira okyanustan bir bardak da olsa bir su eksildi. Gücünde, kudretinde, ilahlığında değişiklik olabilen bir Tanrı’nın hak bir ilah olamayacağı malumdur. “Yok, İsa onun bir parçası ama ayrıldığında Tanrı’da bir şey değişmiyor.” derseniz bu da mantıksızdır. Zira bu cevaba göre İsa, varlığıyla yokluğu arasında hiçbir fark olmayan bir şey olmuş olur ki bu da imkânsızdır.

ii. Kendisinde tanrısal özellikler bulunan İsa’nın dünyada zulüm gördüğüne, açlığa, işkenceye mahkûm edildiğine, öldürüldüğüne nasıl inanıyorsunuz? Yok, o baba tanrı gibi değil diyorsanız neden Allah’ın kendisine ikram etmiş olduğu bir Peygamber ama bir kul demekten geri duruyorsunuz?

iii. Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, kullarının günahlarını affetmek için oğlunu kurban olarak dünyaya göndermesi ve onun çarmıhta acı çekmesiyle dünyadaki tüm insanların günahlarının affedilmesini nasıl açıklıyorsunuz? Kendi öz oğlunu kurban etmek, her şeye gücü yeten bir ilah için bir acizlik değil mi?

iv. Öleceğini ve üç gün sonra dirileceğini talebelerine İsa’nın söylediğini biliyoruz.[27] Buna rağmen talebeleri dirilişe neden inanmadılar?[28] (İncil’de Thomas isimli havarinin çarmıha çivilenen yaralarına dokunmadan onun dirildiğine inanmayacağını söylediği geçmektedir.) Thomas, İsa’nın haber verdiği dirilişe inanmakta neden bu kadar zorluk çekti?[29] Tanrı’nın oğlu olarak kabul ettikleri yani tanrısal özellikleri bulunan hatta sizin ifadenize göre tanrı olan birinin dirilmesini niye garip karşıladılar? Gerçi asıl ölmesini nasıl garip karşılamadılar diye de sorabiliriz?

v. İsa, İncil’de neden Peygamber (öğretmen) olarak anlatılıyor? Önce Peygamber sonra tanrı oğlu olmasını nasıl açıklıyorsunuz? Acaba İsa hayattayken peygamberdi de, semaya yükseldikten sonra mı tanrı oldu yani tanrılaştırıldı?

vi. İsa talebelerini değil de onlara zulmeden Pavlus’u neden seçmiştir? Pavlus’un dolandırıcı olma ihtimali yok mudur?

vii. İsa’nın vefatından sonra Pavlus diye bir adam çıkıyor, “İsa bana göründü; yasayı kaldırdı; O Tanrı’nın oğludur.” diyor. İsa’nın talebelerinin Pavlus’un anlattıklarından hiç haberleri yok. Yani Peygamberin anlattığı dini değil de, Peygamberden sonra ortaya çıkıp; İsa beni baş havari yaptı diyen adamın söylediklerini din olarak kabul etmek ne kadar mantıklı?

viii. İsa çarmıha gerildiğinde insanlığın günahı affedilmedi mi? Dünya hayatı hala neden devam ediyor? Çarmıh yani size göre insanlığın affıyla birlikte cennet hayatının başlaması gerekmez mi?

Bunları ve bunlara benzer başka soruları kendilerine sorduğumda genelde şu cevabı veriyorlardı: “Kutsal ruh sana dokunmadan bu işleri anlayamazsın. Bu işler akılla anlaşılacak işler değil. Kutsal ruh dokununca anlaşılacak meseleler.”

Fahreddin Râzî’den Bir Nakil

Fahruddin Râzî’nin bir papazla tartışması ve tartışma esnasında İsa (aleyhisselam)’ın Tanrı olamayacağını ispat sadedinde söyledikleri de bu meselenin anlaşılması noktasında önemlidir. Fahruddin Râzî papaza şöyle demiştir: “Üç türlü söylüyorsunuz:

1- “O, gözle görülen cismani bir ilahtır.” diyorsunuz. Âlemin ilâhının, cisim ve beşer olan İsa (aleyhisselam) olduğunu söylemek, Yahudiler onu öldürdüğü zaman, âlemin ilâhını öldürdüklerini söylemek olur. Bu takdirde, âlemin ilahsız kalması lâzım gelirdi. Hâlbuki âlemin ilahsız kalması mümkün değildir. Ayrıca, Yahudiler haksız oldukları hâlde, bunların yakalayıp öldürdüğü, âciz, kuvvetsiz bir kimse, âlemlerin tanrısı olabilir mi? İsa (aleyhisselam)’ın, Allah Teâlâ’ya çok ibadet ettiği, tâate çok rağbet ettiği huşusu da, tevatür ile sabittir. İsa (aleyhisselam) ilah olsaydı, ibadet ve tâatte bulunmazdı. Çünkü ilah, asla kendisine ibadet etmez. [Bilakis başkaları ona ibadet eder.] Papazın sözünün bâtıl olduğu buradan da anlaşılmaktadır.

2- “İlah, ona tamamen hulûl etmiştir. O, Tanrının oğludur.” diyorsunuz. Bu inanış yanlıştır. Çünkü ilah, cisim ve araz [sıfat] olamaz. İlahın, bir cisme hulûl etmesi imkânsızdır. Eğer ilah cisim olsaydı, başka bir cisme de hulûl ederdi. Cisme hulûl eden şey, cisim olur ve hulûl edince iki cismin maddeleri birbirine karışır. Bu da, ilahın parçalanmasını icap ettirir. Eğer ilah araz olsaydı, bir mahalle, mekâna muhtaç olurdu. Bu ise, ilahın başkasına muhtaç olması demektir. Başkasına muhtaç olan ise, ilah olamaz. [İlahın, İsa (aleyhisselam)’a hulûl etmesine sebep ne idi? Sebepsiz İsa (aleyhisselam)’a hulûlü, tercihün bilâ müreccihdir. Bunun ise bâtıl olduğunu, Allah Teâlâ’nın bir olduğunu ispat ederken bildirmiştik.][30]

3- “O, Tanrı değildir. Fakat Tanrının bir parçası ona hulûl etmiş, yerleşmiştir.” diyorsunuz. Eğer ona hulul eden parça, ilahın ilah olmasında tesiri var ise, bu parça ilahtan ayrılınca, ilahlığı tamamen bozulur. Eğer bu parça, ilahın ilah olmasında tesirli değilse, Tanrının parçası olmamış olur. Bu da, ilahın Ona hulûl etmediğini gösterir.”[31]

c. Baba Tanrı Meselesi Nereden Çıkmış Olabilir?

Bu hususta birçok ihtimal mevcuttur. Birkaç tanesini ifade etmeye çalışalım:

i. İsa (aleyhisselam) vefat ettikten sonra bu meseleyi tamamen Pavlus uydurmuş olabilir. İsa (aleyhisselam)’ı görmeyen insanlar arasında onun saf dinini böyle saçmalıklarla karıştırarak yaymış olabilir. Zaten putperest olan insanlar arasında en az putperestlik kadar saçma olan ve hevaların hoşuna giden böyle bir inancın yayılması zor olmamıştır. İsa (aleyhisselam)’ın anlattığı gerçek dine inananlar da birkaç asır yaşamaya devam etmiş, 1. İznik Konsili’nden sonra devlet gücüyle yok edilmiş olabilirler.

ii. İncil’de geçen ve birkaç manaya gelen bir kelimeyi Baba olarak tercüme etmiş ve böylece manasını tahrif etmiş olabilirler.

iii. Baba Tanrı meselesi İsa (aleyhisselam)’a vahyedilen İncil’de müteşabih olarak geçen bir ifade olabilir. Hristiyanlar müteşabih yani manası açık olmayan bu kelimeye bir süre sonra Baba manası vermeye başlamış olabilirler. Ya da farklı bir manaya gelen bir kelimeyi Baba manasında bir kelimeyle değiştirerek bu kelimeyi İncil’e sokmuş olabilirler. Zaten ihtimallerin tamamında Kur’an-ı Kerim’in ifade ettiği bir hakikate çıkmamak imkânsızdır: Bu adamlar İncil’i elleriyle yazmışlar; kelimelerin yerlerini değiştirerek, manalarını değiştirerek hatta ayetleri değiştirerek tahrif etmişlerdir.

Bizleri razı olduğu tevhid inancına ulaştıran Allah’a her daim hamd ve senalar olsun…

[1] İhlas, 1

[2] Taberani, el-Mu’cemu’l-Evsat, No: 6319

[3] Muhammed b. Muhammed el-Bâbertî, Şerhu’l-Akîdeti’t-Tahâvî, Mektebetü’l-Hanefiyye, 2017, s.73.

[4] Maide Sûresi, 72-73

[5] Maide Sûresi, 75

[6] Zafer Duygu, İsa, Pavlus, İnciller

[7] Markos, 12/29.

[8] Doç. Dr. Mehmet Katar, Tevhitten Teslise Geçiş Sürecinde Hıristiyanlık.

[9] Matta, 22/21.

[10] Davut Muratoğlu, Neden Hristiyan Oldular?, Ofset, 2011, s.140.

[11] Dr. Morton Scott Enslin, Christian Beginnings, 2/172

[12] Dr. Morton Scott Enslin, a.g.e., 2/187

[13] Harputlu İshak Efendi, Cevâb Veremedi, Hakikat Kitabevi, 2017, s. 161-163.

[14] Chanik Chang, 90 Soruda Sonsuz Yaşam, Ofset, 2017.

[15] Matta, 27/46; Markos, 15/34.

[16] Yuhanna, 17/3

[17] Rahmetullah el-Hindî, İzhâru’l-Hakk, s. 364

[18] Yasanın Tekrarı, 6/3.

[19] Markos, 12/29-30

[20] Luka, 23/46

[21] Rahmetullah el-Hindî, a.g.e., s. 360

[22] Yeşaya, 45/5.

[23] Timoteos, 6:15-16

[24] Elçilerin İşleri, 9:19-21

[25] Elçilerin İşleri, 3:13

[26] Malaki, 2:10

[27] Matta, 16:22; 17:22

[28] Markos, 16:9-13

[29] Yuhanna, 20:25

[30] Tercîh-i bilâ müreccih, iki şeyden birini diğerine tercih etmeye hiç bir sebep yokken, o iki şeyden birini diğerine tercih etmek demektir. Bu ise, bâtıldır.

[31] Harputlu İshak Efendi, a.g.e., s. 321-322.

Hakkında Mustafa Şekerci

Mustafa Şekerci, 1992 yılında İnebolu’da dünyaya geldi. Eğitim hayatına başlamadan ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı. Lisenin son yıllarında Mahmut Ustaosmanoğlu Efendi Hazretleri (kuddise sirruhu) ile tanıştı ve ona intisap etti. Marmara Üniversitesi Matematik bölümünde kısa süre bulunduktan sonra üniversiteyi bırakıp medrese tahsiline başladı. Beş yıllık temel İslamî eğitimin ardından tekâmül medresesinde eğitim gördü ve icazet aldı. Bu süre içerisinde İstanbul Üniversitesi İlahiyat bölümünü bitirdi. Tekâmül eğitiminden sonra İsmailağa Dergisi bünyesinde editörlük ve yayın kurulu üyeliği vazifeleri yaptı. 2018 yılında kurulan Alem-i İslam İlim ve Hizmet Derneği‘nin kuruluşunda, kurucu başkan olarak yer aldı. Halen dernek başkanı olan Mustafa Şekerci, Alem-i İslam Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye’nin ilk ve tek hadis hafızlığı medresesinde müderrislik yapmaktadır. Bunun yanında 2020 yılında, Dini Soruların Cevap Kapısı sloganıyla kurulan Meşihat sitesinin genel yayın yönetmenliğini yapan Mustafa Şekerci‘nin ilmî ve fıkhî yazıları Meşihat sitesinde yayınlanmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir