Allah (azze ve celle)’ye hamd, Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’e selam olsun. Bu yazımızda Rabbimiz’in ﷻ inayetiyle “İslam’da tevekkül nedir? Tevekkül nasıl olmalıdır?” sorularını izah etmeye çalışacağız. Muvaffakiyet Allah (azze ve celle)’dendir.
Tevekkül Nedir?
“Vekl” kökünden türeyen tevekkül; birine işini havale etmek, ona güvenmek manasına gelmektedir.[1] Birine işini havale edene müvekkil, işi üstlenene ise vekil denir. Ayrıca vekil; müvekkili aciz olduğu için onun yerine işini halleden manasına da gelmektedir.[2] Tariflerden de anlaşıldığı üzere Müslüman bütün zahiri sebeplere sarıldıktan sonra işinin sonuç vermesi için Allah’a tevekkül etmesi lazımdır. Bir başka ifadeyle bir çiftçi buğday ekmek için yerin bakımını yapar, tohumunu eker, sular, zarar verecek haşerat ve kuşlardan korur ve hasat vermesi için Allah’a tevekkülde bulunur. Çünkü ektiği tohumu yarıp içinden buğdayı kullarına ihsan eden Allah’tır. Zira son kısımda kul acizdir ve sonuç elde etmekte Allah Teâlâ’ya muhtaçtır. Nitekim Kuran-ı kerim bunu bize şöyle bildirmekte:
Şimdi bana, (toprağa) ektiğinizi haber verin. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?[3]
Elbette ki Allah bitirir. Bir Müslümanın böyle düşünmesi ve inanması gerekir.
Ayrıca şunu bilmemiz gerekir ki İslam akaidine göre mahlukatın fiilleri Allah’ın kaza ve takdiri ile meydana gelir. Buradan yola çıkarak Müslümanın bir işi yaptıktan sonra Allah (azze ve celle)’ye tevekkül etmesinin gerekli olduğu ortaya çıkmış olur.
Tevekkülün Önemi
Dinimizde tevekkülün çok büyük önemi vardır. Zira Kuran-ı kerimde Allah (azze ve celle)iman eden kullarına şöyle hitap etmektedir:
“O zaman sizden iki bölük, Allah onların velisi olduğu halde bozulup çekilmeye yüz tutmuştu; müminler yalnız Allah’a güvensinler”.[4]
Bu ayeti kerime bize Uhud savaşını hatırlatmaktadır. Hani Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) düşmanı karşılamak üzere Medine’den ayrılıp “Şavt”denilen yere gelince münafıkların başı Abdullah b. Übey: “Muhammed bizi dinlemedi, çoluk çocuğu dinledi, bizim görüşümüz bu değildi” diyerek 300 kişilik taraftarıyla birlikte ordu saflarından çekilmişti. Harîseoğulları ile Selemeoğulları da bunların etkisinde kalıp ordu saflarını terk edeceklerdi ki Allah’ın yardımı ve sahabenin kararlılığı sayesinde bu düşünceden vazgeçtiler. Yukarıdaki ayeti kerime bu iki bölükten bahsetmekte ve sadece Allah’a güvenmeyi emir ve tavsiye buyurmaktadır. Zira az sayıda olduklarından dolayı korkuya kapılmak üzereyken, Allah tevekkülü elden bırakmamaları gerektiğini tembih etmiştir.
Tevekkül etmenin öneminden bahseden birkaç ayet daha zikredelim:
“Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, ‘Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?’ demeye başladılar. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.”[5]
Ayeti kerimeden anlaşıldığı üzere Müminlere her türlü eziyet, sıkıntı ve düşman baskısı gibi zorluklar gelecektir. Ancak Mümin olan kimseye Allah (azze ve celle)’yegüvenip tevekkülde bulunması lazımdır. Böylelikle bütün zorluklar aşılır, imkânsız görünenler de O’nun ﷻ inayeti ile kolaylaşır. Şair ne güzel söylemiş:
Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreler
Arif ânı seyreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Deme şu niçin şöyle
Yerincedir o öyle
Bak sonunu seyreyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.[6]
“Asla ölmeyecek olan O diri varlığa (Allah’a) dayanıp güven ve O’na hamdederek yüceliğini dile getir.”[7]
İnsanlar arasında görüldüğü gibi, bir kimse kendisi gibi başka bir insana güvendiği ve dayandığında güveni boşa çıkıp hayal kırıklığı yaşayabilir ya da güvendiği kişi vefat eder ve istediği sonucu elde edemez. Zira kul aciz ve zayıftır. Ancak her şeye kadir olan ve hiç ölmeyecek olan Allah’a ﷻ tevekkül ettiğinde ise ne güveni boşa çıkar ne de unutulur. Dolayısıyla asıl tevekkül edip güvenilmesi gereken yalnızca Allah (azze ve celle)’dir. Yukarıdaki ayeti kerime de bize bunu hatırlatmaktadır.
“Bir işe karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.”[8]
Bu ayeti kerime tevekküle teşvik etmekte ve tevekkülde bulunanın Allah (azze ve celle)’nin sevgisine nail olacağını bildirmektedir.
“Kim Allah’a dayanıp güvenirse Allah ona yeter.”[9]
Bu ayeti kerime tevekkülün önemine dair son noktayı koymaktadır. Zira bir insanın işlerine Allah ﷻ vekilse bundan büyük hangi nimet olabilir ki?
Ömer (radıyallahu anh)’ın rivayetiyle Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmakta:
“Eğer siz gereği gibi Allah’a tevekkül etmiş olsaydınız, tıpkı sabahleyin kursakları boş olarak çıkıp (akşam) doymuş bir şekilde dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizleri de rızıklandırırdı.” [10]
Tevekkül Nasıl Olmalıdır?
Bu anlatılanlardan insanın aklına; madem işlerimizi Allah’a havale etmeliyiz, ben de işlerimi Allah’a havale edeyim ve çalışmayayım gibi düşünceler gelebilir. Zira bir adam Efendimiz (sallallahu aleyhi vesselem)’eşöyle sordu:
“Ey Allah’ın Resulü! Devemi bağlayıp da mı Allah’a tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı tevekkül edeyim?”
Efendimiz (sallallahu aleyhi vesselem) ise şöyle buyurdu:
“Önce onu bağla, sonra Allah’a tevekkül et!”[11]
İşte asıl tevekkül, elinden geleni yaptıktan sonra tevekkül etmektir. Zira biz seferle emrolunduk! Zafer ise Allah’tandır. Ayrıca şu soru da akla gelebilir; madem gücümün yettiğini ben yapıyorum, sonrasında neden tevekkül edeyim ki?
Bu soruya yukarıda zikrettiğimiz ayeti hatırlatarak cevaba başlayabiliriz. Kuran-ı Kerim’de Allah (azze ve celle) şöyle buyurmakta:
Şimdi bana, (toprağa) ektiğinizi haber verin. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?[12]
Bakın tohumu ekmek bizden. Zira bizim gücümüz buna yetiyor. Allah (azze ve celle) ise kula gücünün yetmediği yükü yüklemez. Biz tohumu ektikten sonra onu bitirmek ise Allah (azze ve celle)’ye aittir. İşte o tohumu bitirmesi için ona tevekkül etmek gereklidir.
Allah (azze ve celle) bizi kendisine hakkıyla tevekkül edebilen kullarından eylesin. Âmin.
[1] Tâcü’l-ʿArûs, “vkl” md.
[2] Muhammed Şerif Cürcani, Kitabü’t-Ta’rîfât, “vekil” kelimesi, sh: 350.
[3] Vâkıa, (63-64).
[4] Âl-i İmrân (122).
[5] Bakara (214).
[6] 18. asrın büyük âlim ve velilerinden Erzurumlu İbrahim Hakkı (kuddisesirruhu) Hazretleri’nin Tefviz Name’sinden bazı bölümleri.
[7] Furkan (58).
[8] Âl-i İmrân (159).
[9] Talak (3).
[10] İbn Mace, Kitâbü’z-Zühd, (4164).
[11] Tirmizî, Sıftü’l-kıyâme, (60).
[12] Vâkıa, (63/64).