Ebû Eyyüb el-Ensârî (radıyallahu anh) anlatıyor: Bir yolculuk esnasında bir bedevî Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, “Beni Cennet’e yaklaştıracak ve Cehennem’den uzaklaştıracak şeyi bana bildirir misiniz?” dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem): “Allah’a ibadet edip ona hiçbir şeyi ortak koşmaman; namaz kılıp, zekât vermen ve akrabana iyilik etmendir.” buyurdu.[1]
* * *
Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Allah azze ve celle mahlûkatı yarattı. Bundan sonra rahim (akrabalık) ayağa kalktı. Allah (azze ve celle), ‘Dur!’ buyurdu. Rahim şöyle dedi: ‘Bu (benim kalkışım), akrabalık bağlarını kesmekten sana sığınanın kalkışıdır.’ Allah (azze ve celle), ‘Seni koruyup gözeteni, koruyup gözetmeme; senden alakayı kesen ile alakayı kesmeme razı olmaz mısın?’ buyurdu. Rahim, ‘Elbette razıyım ya Rabbi!’ dedi. Allah (azze ve celle), ‘Bu hüküm senindir.’ buyurdu.” Bu hadis-i şerifi rivayet ettikten sonra Ebu Hureyre (radıyallahu anh) şöyle dedi: “Dilerseniz şu ayet-i kerimeyi okuyun: ‘Yönetimi üstlenseniz hemen yeryüzünde kötülük çıkaracak ve yakınlık bağlarını parça parça edecek değil misiniz?’[2]”[3]
* * *
İbn Abbâs (radıyallahu anhüma), “Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma! Çünkü savurganlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan da rabbine karşı çok nankördür. Eğer sen kendin dahi rabbinden umduğun bir lütfu beklemek durumunda (ihtiyaç içinde) olduğun için onlara ilgi gösteremiyorsan, hiç değilse kendilerine rahatlatıcı bir söz söyle! Eli sıkı olma, ölçüsüzce eli açık da olma; sonra kınanacak, kendi kendine hayıflanacak duruma düşersin!”[4] ayet-i kerimesinin tefsiri sadedinde şöyle demiştir:
“Allah (azze ve celle) hakların en önemlisini beyan ederek başladı. “Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver.” ayet-i kerimesiyle, amellerin en iyisine delalet ederek, insana, yanında mal bulunduğunda ne yapması gerektiğini ifade buyurdu.
Yanında mal bulunmadığında ise nasıl konuşması gerektiğini, “Eğer sen kendin dahi rabbinden umduğun bir lütfu beklemek durumunda (ihtiyaç içinde) olduğun için onlara ilgi gösteremiyorsan, hiç değilse kendilerine rahatlatıcı bir söz söyle!” ayet-i kerimesiyle öğretti. ‘İnşallah en kısa zamanda olur.’ gibi sözlerle güzel vaadde bulunmaya tembih etti.
“Eli sıkı olma” buyurarak hiçbir şey vermemenin; “Ölçüsüzce eli açık da olma” buyurarak da elindekinin tamamını dağıtmanın yanlış olduğunu beyan etti. Bu takdirde hiç malı kalmayan kimsenin yanına gelenlere verecek bir şeyi olmadığı için kınanacağını, “Sonra kınanacak duruma düşersin.” nazmıyla; yardım ettiği kimselerin insanı pişman edeceğini de, “Kendi kendine hayıflanacak duruma düşersin!” nazmıyla ifade buyurdu.[5]
[1] Müstahrec Ebî Âvâne, 1/16, No: 3.
[2] Muhammed Sûresi, 22.
[3] Buhârî, Edep, 13.
[4] İsra Sûresi, 26-29.
[5] el-Edebü’l-Müfred, 26.