“İçinizden, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için elbette Allah’ın resulünde (uyulması gereken) birçok haslet bulunmaktadır.”[1] buyurarak, bizleri dünya ve ahiret saadetine ulaştıracak olan tavrın Muhammed Mustafa’da olduğunu bizlere bildiren Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun.
“Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”[2] buyuran ve numune-i imtisalimiz olan sevgili Peygamberimize sonsuz salat ve selam olsun.
“İslam, baştan sona adap dinidir.” desek, hatalı konuşmuş olmayız. Zira gerek kul ile Allah (celle celalühü) arasındaki hukuk sahasında, gerek kul ile kul arasındaki hukuk sahasında İslam’ın emirlerini yerine getirmek, edebin ta kendisidir. Edep, söz ve fiil olarak övülen fiilleri yapmak; iyilikleri yapmak, kötülüklerden uzak durmak; kendinden üstün olanlara saygı göstermek, kendinden düşük olanlara sevgi göstermek gibi manalara gelmektedir.
Adap ve ahlak konuları ilk dönemlerde zühd başlığı taşıyan eserlerde incelenmiş, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bu husustaki beyanları ve salih insanların halleri ve kavilleri bu eserlerde bir araya getirilmiştir. Aynı zamanda hadis-i şerifleri bir araya getiren muhaddisler de, cem ettikleri eserlerde Kitabü’l-Edep adıyla bölümler ayırmış ve bu husustaki hadis-i şerifleri bir araya getirmişlerdir.
el-Edebü’l-Müfred
Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Kur’an-ı Kerim’den sonra en sahih eser olduğu hususunda ümmetin icma ettiği Camiu’s-Sahih isimli eserinin Kitâbü’l-Adab bölümünde 249 hadis-i şerif zikretmiştir. Burada naklettiği hadis-i şeriflerle yetinmeyen İmam Buhârî, sadece güzel ahlak ve adab-ı muaşeret konularıyla alakalı 1329 hadis-i şerifi 644 bap altında el-Edebü’l-Müfred isimli kitabında bir araya getirmiştir.
Eser, her Müslümanda bulunması gereken üstün vasıfları ve İslam ahlakını ifade etmesi bakımından önemlidir. İmam Buhâri bu eserinde, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)in sözlerine yer verdiği gibi, sahabe-i kiramdan ve tabiinden bazı zatların sözlerini de rivayet etmiştir.
Her Müslümanın hayatına yansıtması gereken nebevî ahlakın anlatıldığı, Müslümanın şahsi hallerinin sınırlarını çizen bu önemli eseri, “Adap” başlığı altında dergimizde incelemeye gayret edeceğiz. Mevla Teâlâ’dan niyazımız, bu ameli, sahih niyetle yapmaya ve okuyacağımız, yazacağımız, müzakere ve mütalaa edeceğimiz ahlaki meseleleri hayatımıza eksiksiz surette tatbik edebilmeye bizleri muvaffak eylemesidir.
1. Allah (celle celalühü) İnsanlara, Anne-Babalarına İyi Davranmalarını Emretmiştir
İmam Buhârî (rahimehullah), eserinin birinci babında anne-babaya iyilik mevzuunu işlemiş ve bu konuda aşağıdaki ayet-i kerime ve hadis-i şerifleri serdetmiştir.
“Biz insana anne babasına iyi davranmasını emrettik.”[3]
Bu ayet-i celilenin Sad b. Ebî Vakkas hakkında nazil olduğu rivayet edilmektedir. Şöyle ki: Sad b. Ebî Vakkas (radıyallahu anh), annesinin en sevdiği evladıydı. Müslüman olunca annesi kendisine: “Atalarının dinini terk ettiğini duydum. Allah’a yemin olsun ki, sen Muhammed’i inkâr edene kadar ne bir gölgede gölgeleneceğim; ne bir lokma yiyeceğim; ne de bir yudum su içeceğim.” dedi ve üç gün boyunca bu hal üzere devam etti. Üçüncü gün Sad (radıyallahu anh) annesinin yanına gidip: “Anne! Vallahi senin yüz canın olsa, yüzünü de tek tek gözümün önünde kaybetsen ben dinimden herhangi bir şeyi terk edecek değilim. Şimdi istersen ye, istersen yeme.” dedi. Oğlunun kararlılığını gören annesi yapacak bir şey olmadığını anlayıp yiyip içmeye başladı.[4] Bunun üzerine Mevla Teâlâ, “Biz insana anne babasına iyi davranmasını emrettik. Ama onlar, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa onların sözüne uyma! Sonunda dönüşünüz yalnız bana olacaktır. İşte o zaman, vaktiyle yapmış olduğunuz her şeyi önünüze koyacağım.”[5] ayet-i kerimesini inzal buyurarak, bir Müslümanın, velev ki kâfir bile olsalar, ebeveynine iyi davranması gerektiğini ifade etmiştir.
Abdullah ibn Mes‘ud (radıyallahu anh)’ın, “Allah’a en sevgili amel nedir?” diye sorması üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Vaktinde kılınan namazdır!” İbn Mes‘ud (radıyallahu anh), “Sonra nedir?” diye sorunca, “Sonra anne ve babaya iyilik etmektir.” buyurmuştur. İkinci kez “Sonra nedir?” sualine ise “Sonra Allah yolunda cihat etmektir.” şeklinde cevap vermiştir.[6]
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu kelamında, malların ve canların Allah yolunda harcandığı cihadı, anne babaya iyilikten sonra zikretmiştir. Bu da İslam dininde anne babayı razı etmenin önemini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Abdullah b. Amr (radıyallahu anh)’ın rivayet etmiş olduğu bir diğer hadiste ise Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), “Allah’ın rızası, babanın rızasında; Allah’ın gazabı da, babanın gazabındadır.”[7] buyurmuştur.
[1] Ahzap Sûresi, 21
[2] Ahmed b. Hanbel, 14/513, No: 8952
[3] Ankebût Sûresi, 8
[4] İbn Asâkîr, Târîhu Dimeşk, Dâru’l-Fikr, 1995, 20/331
[5] Ankebût Sûresi, 8
[6] Buhari, Mevakitü’s-Salat, 4
[7] Taberani, el-Mucemü’l-Kebir, 13/494, No: 14367