Zekât, namaz ve oruç gibi farz olan bir ibadettir. İbadetlerde ise niyet şarttır. Dolayısıyla bir malın zekât olarak verilmesi ancak niyetle mümkündür. Buna binaen, bir başkası adına zekât vermek, ancak kendisi adına zekât verilen kişinin vekâletiyle caiz olur. Sözgelimi Ahmet, annesine, kendi adına zekât vermesi hususunda bir vekâlet verse ve annesi oğlu adına zekât verdikten sonra parayı oğlundan alacak olsa bu caizdir. Aynı şekilde vekâletle beraber almış olduğu malı zekât olarak verse yine caizdir. Zekât vermek hususunda vekâlet verilen kişinin akraba olup olmamasının hükme tesiri yoktur.
Vekâletsiz olarak bir kimse adına zekât vermek ise uygun değildir. Bu durumun iki veçhi vardır:
1- Bir kişinin, vekâletsiz olarak, başkası adına, kendi malından zekât vermesi: Böyle bir durumda bu mal, veren kişinin teberruu olur.
2- Bir kişinin, vekâletsiz olarak, başkası adına, o kişinin malından zekât vermesi: Böyle bir durumda malından, kendisi adına zekât verilen kişi, mal henüz fakirin elindeyken izin verirse zekât caiz olur. Malın sahibi kendi adına zekât olması için izin vermeden önce mal (harcanmak veya kaybetmek gibi sebeplerle) helak olursa veren kişinin teberru olur. Teberru ettiği miktar da borç olarak zimmetine yazılır.[1]
Zekat konusuyla alakalı diğer makalelerimize buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
[1] Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâi‘, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2003, II/460.