Dinde Zorlama Yok Mudur?

Hepiniz duymuşsunuzdur, özellikle İslamiyeti yaşamakta zorlanan vatandaşların ağızlarına pelesenk olmuş bir cümle vardır: “Dinde zorlama yoktur kardeşim! Sen benim içki içmeme, açık gezmeme karışamazsın!” Peki, gerçekten dinde zorlama yok mudur? Dinde zorlama yoksa eğer “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun! Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız Allah’ın dini hususunda onlara acıyasınız tutmasın! Mü’min’lerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun!” mealindeki Nur suresi 2. ayet bize ne anlatıyor? Gelin kısaca gerçeği görelim.

Öncelikle “dinde zorlama yoktur” ifadesi bir ayet-i kerimenin parçasıdır. Ayet-i kerimenin tamamında Mevla; “Dinde zorlama yoktur! Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tağutu (Allah’ın dışında ilah olarak tanınan her şey) tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah hakkıyla işitendir, bilendir.” (Bakara,256) buyurmaktadır. Evvela bu ayet-i kerimede ifade edileni tam anlayalım. Burada bahsedilen bir şahsın İslam’a girip girmemesi hususunda ona baskı yapılamamasıdır. Ayet, Ensardan oğullarını İslam’a girmeye zorlayan bir adam hakkında nazil olmuştur ve kişinin doğru yolu kendisi seçmesi gerektiğini ifade etmektedir. Yani şuan yaygın anlayıştaki “benim orucuma kimse karışamaz, benim kıyafetime kimse karışamaz” meseleleri ile hiç alakası yoktur.

Peki, her ne kadar bu ayet-i kerime bizim anladığımız zorlamayı ifade etmiyor olsa da İslam’da zorlama var mıdır? Evet, vardır! İslamiyet, camide ya da insanın kendi iç âleminde yaşayacağı bir din değildir. İslam kişinin ahiretine ait meselelere karıştığı gibi dünyasına ait meselelere de karışır. Allah (celle celalühü), yukarıda geçen zina suçuna ceza, hırsızın kolunun kesilmesi (Maide,38), kadına erkeğe başka miras taksimatı (Nisa,11) ve teröristlerin ellerinin ve ayaklarının çapraz kesilmesi (Maide,33) gibi insanların dünyaları ile alakalı birçok hüküm vazetmiştir. Bu konuda Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya isimli kitabının 457. sayfasından kısa bir bölüm okuyacağız. “İslam’da bütün dini meseleler iki büyük bölüme ayrılmıştır: Birinci bölüm, ahireti ilgilendirir ki ibadetlerdir: Oruç, namaz, hac, zekat! İkinci bölüm, dünyayı ilgilendir ki, bunlar da nikâh ve aileye ait hükümlerle muamelat denen mal, borç, dava ilişkileri ve ukubat denen ceza hükümleridir. Kemalizm, ibadetler dışındaki bütün ayet ve hükümleri kaldırmıştır.” İşte durum bundan ibarettir. Bu ülkede Kemalizm dinin bir bölümünü ortadan kaldırmıştır. Bugün insanlar Atay kadar bu konuları bilmediklerinden İslam’ı namaz, oruç, hac ve zekâttan ibaret saymaktadırlar.

Ne yani şimdi ben zina yaptım diye toplumdaki Müslümanlar beni tutup yüz sopa mı vuracaklar? Tabi ki hayır. İslamiyet’in cezalarla alakalı bölümünü İslam devletinin başında bulunan Halife ya da onun tayin etmiş olduğu Kadı uygular. Şahsi olarak kimse kimseye ceza veremez. Yani kimse kimseye kıyafetinden dolayı tekme atamaz, içki içmesinden dolayı sopa vuramaz ya da hırsızlık yaptı diye elini kesemez. Bunları yapacak kurum İslam devletidir ve ne yazık ki şuan mevcut değildir.

Peki, İslam devleti insanların dini yaşayıp yaşamadıklarına neden karışır? İnsanların Allah ile arasına başka insanların girmeye hakkı var mıdır? Ben Müslümanım diye İslam’ın tüm emirlerini yapmak, tüm yasaklarından kaçmak zorunda mıyım? Sırayla bunları da cevaplayalım. Öncelikle İslam devletinin insanların dini hayatlarını kontrol etmesi emri de Allah’ın bir emri ve Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) uygulamasıdır. İnsanın Allah ile arasına yaptıklarını uluorta yapmadığı müddetçe kimse girmez. Mesela İslam, kimsenin görmediği yerde zina eden adama “git devlete kendini ihbar et, kendini dövdürt!” demez. Gizle ve Allah’tan af dile der. Ancak İslam, zina, içki, kumar, namaz kılmamak, oruç tutmamak, çıplaklık gibi mevzuların toplumda yayılmış, pervasızca işlenen cürümler olmasına müsaade etmez. Dediğim gibi kimsenin görmediği yerde yemek yiyene oruç tutmadığını herkese anlatması istenmez ancak herkesin önünde orucunu yemesine de müsaade edilmez. Neden? Ben Müslümanım diye her şeyi yapmak zorunda mıyım? Teorik olarak evet! Pratikte yapmasanız bile bunu aşikâre yapamazsınız. Mesela içki içiyorsunuz diyelim. Aslında içmemek zorundasınız çünkü sizi yaratan, yaşatan, öldürecek ve tekrar diriltecek olan, iman etmiş olduğunuz Allah bunu emrediyor. Diyelim ki buna rağmen nefsinize uydunuz içiyorsunuz. Bunu herkesin gördüğü yerde göğsünüzü gere gere yapamazsınız. Çünkü İslam, toplumun ifsat olmamasını düşünür. Müslümanlığın bir izzeti ve şerefi vardır. Ben Müslümanım diyerek ortalıktan dolaşıp da boş, basit, ahlaksız ve İslam’ın ruhuna uymayan işleri yapmanıza dinin sahibi olan Allah ve onun temsilcisi olan devlet izin vermez. Mesela şuan bir kişinin terör örgütü PKK’nın eylemlerinden rahatsız olmama hatta içten içe sempati duymasına kanun bir şey demez. Teröristlere gerilla diyen birçok vekil hala meclistedir. Ancak teröriste gerilla diyen adam Türk Silahlı Kuvvetlerine girse bir dakika barınamaz. Barınmamalı da zaten. Eğer o şerefli grubun bir üyesiysen, şereften yoksun hareketler sergileyemezsin. Dağda çarpıştıkları, öldükleri, öldürdükleri adamlara karşı muhabbet besleyemezsin. Müslümanlıkta da durum bunun gibidir. Eğer bu camianın içine girdiysen, bu camiadanmış gibi davranmaya mecbursun. Aksi halde geri kalan cemaati de bozarsın. Dini de bozarsın. Öyle bir hale gelir ki, Müslümanları görenler Müslümanlığın Hristiyanlıktan tek farkının haç takmamamız olduğunu zannederler. Gerçi onu da takan var. Ama kul kusursuz olmaz, Allah afsız olmaz, herkesin şahsi kusurları ve yanlışları olabilir. Mesele bunları yapma özgürlüğün varmış gibi, hem Müslümanım derim hem her haltı yerim fikriyle uluorta yapmamak.

Geçelim Müslüman olmayanlara. İslam onlara karışmaz, vergilerini öderler, devletten aldıkları güvence ile kendilerine verilen yerde otururlar, içerler, açık gezerler, faiz yerler ve kimseye hesap vermezler. Tabi bu fiilleri Müslümanlara bulaşmadan kendi mahallelerinde yapmaları kaydıyla. Müslüman bilir ki falan mahalle Hristiyan mahallesidir, buradaki parkta Hristiyan kadınlar tüm vücutlarını gösteren transparanlarla gezerler. Oraya gitmez ve çoluk çocuğunu bu ahlaksızlıktan korur. Onlarda Müslümanlara karışmaz, herhangi bir sorun olmaz.

Peki, şimdi çocuklar camdan baksa ahlaksızlıkları görürken, Müslüman toplum evlatlarını bu ahlaksızlıklardan nasıl koruyacak?

Hakkında Mustafa Şekerci

Mustafa Şekerci, 1992 yılında İnebolu’da dünyaya geldi. Eğitim hayatına başlamadan ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı. Lisenin son yıllarında Mahmut Ustaosmanoğlu Efendi Hazretleri (kuddise sirruhu) ile tanıştı ve ona intisap etti. Marmara Üniversitesi Matematik bölümünde kısa süre bulunduktan sonra üniversiteyi bırakıp medrese tahsiline başladı. Beş yıllık temel İslamî eğitimin ardından tekâmül medresesinde eğitim gördü ve icazet aldı. Bu süre içerisinde İstanbul Üniversitesi İlahiyat bölümünü bitirdi. Tekâmül eğitiminden sonra İsmailağa Dergisi bünyesinde editörlük ve yayın kurulu üyeliği vazifeleri yaptı. 2018 yılında kurulan Alem-i İslam İlim ve Hizmet Derneği‘nin kuruluşunda, kurucu başkan olarak yer aldı. Halen dernek başkanı olan Mustafa Şekerci, Alem-i İslam Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye’nin ilk ve tek hadis hafızlığı medresesinde müderrislik yapmaktadır. Bunun yanında 2020 yılında, Dini Soruların Cevap Kapısı sloganıyla kurulan Meşihat sitesinin genel yayın yönetmenliğini yapan Mustafa Şekerci‘nin ilmî ve fıkhî yazıları Meşihat sitesinde yayınlanmaktadır.

Ayrıca Bakınız

PEYGAMBER EFENDİMİZ S.A.V. ZAMANINDA MEZHEP VAR MIYDI?

Günümüzde çokça gündeme getirilen sorulardan olan "Peygamber efendimiz s.a.v. zamanında mezhep var mıydı?" sorusunun izahı...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir