Kişi, güneşin batıp batmadığı hususunda şüphe ettiği halde orucunu açsa, sonradan güneşin batmadığı ortaya çıksa o kişi üzerine hem kaza hem kefaret vacip olur. Zira bu durumda kişi, henüz vakit dolmadan ve güneşin battığına dair kanaati oluşmadan orucunu kasten bozmuş olur. Bu da hem kaza hem kefareti gerektirmektedir.
Şayet bu kimsenin, iftarını güneş batmadan önce mi yoksa battıktan sonra mı yaptığı hususunda bir kanaat belirlenemezse bu kişi üzerine hem kaza hem kefaret gerekir. Çünkü bu durumda asıl olan henüz güneşin batmamış (iftar vaktinin girmemiş) olmasıdır. Kişinin güneşin batıp batmadığı hususunda şüphe içerisinde olması, güneşin batmış olmasını gerektirmez. Bu sebeple kişi henüz güneş batmamışken iftar etmiş olur ki bu da hem kazayı hem kefareti gerektirmektedir.
Tabi bu husus kişi Ramazan ayının orucunu bozmuş olduğu taktirdedir. Eğer bu iki suret Ramazan ayı orucunda değil de başka bir surette (nafile veya kaza oruçları gibi) gerçekleşirse o kişiye kaza gerekir, kefaret gerekmez. Zira kefaret sadece Ramazan orucuna mahsustur.[1]
Ancak bu kimse orucunu açsa ve daha sonradan bu görüşünde isabetli olduğunu -yani iftar ettiği anda güneşin batmış olduğunu- anlasa üzerine herhangi bir şey gerekmez. Zira bu durumda oruca muhalif bir iş yoktur. Bununla beraber bu gibi durumlarda ihtiyatlı davranılmalı ve bir müddet beklenilmelidir.[2]
[1] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Yasin Yayınevi, 361; İbni Abidin, Reddü’l-Muhtar, Darü’l Fikr, II, 405.
[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Yasin Yayınevi, 361; İbni Abidin, Reddü’l-Muhtar, Darü’l Fikr, II, 406.