Muvafakat-ı Ömer
Hz. Ömer’in oğlu, Abdullah b. Ömer (radıyallahu anhüma) şöyle demiştir: “Ömer (radıyallahu anh)’ın bir şey için, ‘Bu şöyle olmalıdır.’ dediği ve o işin öyle olmadığı vaki değildir.’“[1] Bu, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in de, “Allah (celle celalühü) hakkı, Ömer’in lisanı üzere yarattı!”[2] sözleriyle dile getirdiği bir hakikattir.
Ömer (radıyallahu anh)’ın, gelecek vahye muvafık görüşlerini beyan ettiği olayların sayısı hususunda ihtilaf vardır. Bizzat Ömer (radıyallahu anh)’a nispet edilen üç ve dört yer şeklinde sahih rivayetler mevcuttur. Bu rivayetlerle beraber, âlimlerden, bu olayları yirmili sayılara kadar çıkaran ve bunları kitaplarında tespit edenler de vardır.[3] Bu olaylardan bazıları şunlardır:
1- Münafığın Namazının Kılınmaması
Abdullah b. Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Münafık olan Abdullah b. Übeyy öldüğünde oğlu Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e geldi ve: “Ya Rasulallah! Gömleğinizi bana verin de onunla babamı kefenleyeyim. Onun namazını kılın ve onun için istiğfarda bulunun.” diye rica etti. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) gömleğini verdi ve: “Cenaze hazırlanınca haber verin de namazını da kılayım.” buyurdu.
Cenaze hazır olduğunda Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e haber verdiler. Namazı kılmak üzere cenazenin önüne gelince Ömer (radıyallahu anh) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’i çekti ve: “Allah (celle celalühü) sana münafıkların namazını kılmayı yasaklamadı mı?” diye sordu. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), “Ben istiğfar edip etmemek hususunda serbest bırakıldım.” buyurdu ve “Onların bağışlanması için Allah’a ister dua et ister etme; onların affedilmesi için yetmiş kere de dua etsen Allah onları bağışlamayacaktır.”[4] ayet-i kerimesini okudu. Ömer (radıyallahu anh) da, “Bu münafık falan yerde şöyle yaptı, filan gün şöyle dedi.” gibi sözlerle Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’i ikna etmeye çalıştı.
Bazı rivayetlere göre namaz kılındıktan sonra[5] bazı rivayetlere göre ise henüz namaz kılınmadan şu ayet-i kerime nazil oldu: “Onların arasından ölen birinin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah ve resulünü inkâr ettiler ve yoldan sapmış olarak öldüler.”[6]
2- Bedir Esirlerinin Durumu
Müslümanlar ve Mekke müşrikleri arasındaki ilk savaş olan Bedir savaşı, Müslümanların galibiyetiyle neticelendi ve müşriklerden yetmiş kişi esir alındı.[7] Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebubekir ve Ömer (radıyallahu anhüma)’ya yönelerek: “Bu esirler hakkında ne dersiniz?” diye sordu. Ebubekir (radıyallahu anh): “Ey Allah’ın Peygamberi! Onlar senin amca çocukların ve akrabaların. Bence onlardan fidye alalım ki, kâfirlere karşı güçlenmiş olalım. Umulur ki Allah (celle celalühü) onları hidayete ulaştırır da Müslüman olurlar.” dedi. Ebubekir (radıyallahu anh)’ın sözleri bitince Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Ömer (radıyallahu anh)’a döndü ve: “Sen ne dersin ey Hattab’ın oğlu?” dedi. Ömer (radıyallahu anh): “Allah’a yemin olsun ki böyle olmaz ya Rasulallah! Ben Ebubekir (radıyallahu anh)’ın düşündüğü gibi düşünmüyorum. Ben derim ki: ‘Bize izin ver, onların boyunlarını vuralım. Ali’ye izin ver, Akil’den olanların (kendi akrabalarının) boynunu vursun. Bana izin ver, kendi akrabalarımın boynunu vurayım. Zira bunlar küfrün imamları ve önderleridir. (Şayet bunları bugün salıverirsek yarın yine bizimle savaşmak üzere etraflarına insanları toplayıp gelirler.)” dedi.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) yapılan istişare neticesinde Ebubekir (radıyallahu anh)’ın görüşüne meyletti ve serbest bırakılmaları karşılığında mali durumlarına göre esirlerden farklı miktarlarda fidye alındı. Diğer gün olduğunda Ömer (radıyallahu anh) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Ebubekir (radıyallahu anh)’ı oturdukları yerde ağlarken buldu ve sordu: “Ya Rasulallah! Seni ve arkadaşını ağlatan şey nedir? Şayet ağlayabilirsem ben de ağlarım; ağlayamasam da ağlar gibi yaparım.” dedi. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Arkadaşlarının müşriklerden aldığı fidyeler sebebiyle başımıza geleceklere ağlıyorum. Zira başlarına gelecek azabın (yakın bir ağacı göstererek) şu ağaçtan daha yakın olduğu bana gösterildi.” buyurdu.
Bu olay üzerine “O yerde gerekli temizliği yapıp hâkimiyetini kuruncaya kadar bir peygamberin esirlerinin olması uygun değildir. Siz geçici dünya varlığını istiyorsunuz, oysa Allah ahireti istiyor; Allah izzet ve hikmet sahibidir. Allah’ın daha önceden yazılmış bir hükmü olmasaydı elde ettiğiniz menfaat sebebiyle size büyük bir azap dokunurdu. Artık aldığınız ganimetten helâl ve hoş olarak yiyin.”[8] ayet-i kerimeleri nazil oldu.[9]
3- Hicap Ayeti
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Medine-i Münevvere’deki evi, bir davet merkezi olarak kullanılıyordu. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sık sık gelen insanlara dini evinde tebliğ ediyor, dini meseleler bu evde istişare ediliyordu. Hicap ayeti nazil olmadan önce Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in eşleri, evlerine gelen misafirler tarafından görülebiliyor; bazı durumlarda misafirlere ikramlarda bulunuyorlardı. Bu durumu temaşa eden Hz. Ömer, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, “Ey Allah’ın Rasulü! Senin evine iyi insanlar geldiği gibi (münafık) facirler de gelmektedir. Hanımlarına söylesen de insanlarla aralarına örtü çekseler (gelenlere görünmeseler.)” dedi. Bunun üzerine, “Peygamber hanımlarından bir şey istediğinizde, onlar perde arkasında iken isteyin; bu sizin kalplerinizin de onların kalplerinin de temiz kalması için en uygunudur.”[10] ayet-i kerimesi nazil olmuş ve Mevla Teâlâ, hicabı emretmiştir.[11]
4- Makam-ı İbrahim’de Namaz
Kur’an-ı Kerim’de iki yerde zikredilen Makam-ı İbrahim, Kâbe’nin yakınındaki bir taştır. İbrahim (aleyhisselam) Kâbe’yi inşa ederken bu taşı iskele olarak kullanmış ve üzerine çıkıp insanları dine davet etmiştir. Ömer (radıyallahu anh) Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, “Keşke Makam-ı İbrahim’i kendimize namazgâh edinsek.” demiş ve “Siz de İbrâhim’in makamından kendinize namaz kılacak bir yer edinin.”[12] ayet-i kerimesi nazil olmuştur.[13]
5- Sen Onları Boşasan da Allah (celle celalühü) Seninle Beraberdir
Ömer (radıyallahu anh)’ın vahye muvafık olduğu bir diğer mesele, Talak suresinin ilk ayetlerinin nüzulüne sebep olan, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in eşleriyle aralarında geçen tatsız hadise sonrasında Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ile aralarında geçen konuşmadır. Şöyle ki: Ömer (radıyallahu anh) eşlerinden bir süredir ayrı duran ve mescitte istirahat eden Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yanına girmiş; üzerinde yattığı hasırın mübarek yüzlerine iz çıkardığı görmüş ve ağlamıştır. Daha sonra da Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yüzünde gazap halini müşahede etmiş ve ona: “Ya Rasulallah! Eşlerinin yaptığı şeyler seni neden üzüyor? Sen onları boşayacak olsan Allah (celle celalühü), melekleri, Cebrail, Mikail (aleyhimesselam) seninle beraberdir. Ben ve Ebubekir de seninle beraberiz. (Dolayısıyla eşlerinden sebep kendini üzme!)” demiş ve akabinde “Eğer sizi boşayacak olursa rabbi ona, sizin yerinize sizden daha iyi olan, Allah’a teslimiyet gösteren, yürekten inanan, içtenlikle itaat eden, tövbe eden, kulluk eden, dünyada yolcu gibi yaşayan, dul ve bâkire eşler verebilir.”[14] ayet-i kerimesi nazil olmuştur.[15]
6- Şarabın Haram Kılınması
Şarabın (insanı sarhoş eden içeceklerin) haram kılınması hicretin dördüncü yılında Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e sorulan suallerin neticesinde tedricen (kademeli olarak) gerçekleşmiştir. Bu dönemde Ömer (radıyallahu anh), “Allah’ım! İçki hakkında bize açık ve kesin bir beyanda bulun.” diye dua etmiş ve ilk olarak şu ayet-i kerime nazil olmuştur: “Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Bu ikisinde insanlar için büyük zarar ve bazı faydalar vardır; zararları da faydalarından büyüktür.”[16] Cenab-ı Allah, bu ayet-i kerime ile her ne kadar içkide insanlar için bazı menfaatler olsa da zararının daha büyük olduğunu beyan etmiş ancak kesin bir yasak getirmemiştir.
Nazil olan bu ayet-i kerimeden sonra Ömer (radıyallahu anh) tekrar, “Allah’ım! İçki hakkında bize açık ve kesin bir beyanda bulun.” diye dua etmiş ve “Ey iman edenler! Siz sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, yolcu olan müstesna olmak üzere, cünüp iken de gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın.”[17] ayet-i kerimesi nazil olmuştur. Bu ayet-i kerimeyle de sarhoşken namaz kılmak yasaklanmış ancak namaz vakitlerinin dışı hususunda kesin bir beyanda bulunulmamıştır.
Ömer (radıyallahu anh) yine duasına devam etmiş ve konuyla alakalı son olarak, “Şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?”[18] ayet-i kerimesi nazil olmuş ve içki ve kumar kesin olarak haram kılınmıştır.[19]
7- Yaratıcıların En Güzeli Olan Allah’ın Şanı Ne Yücedir!
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e Müminûn suresinin şu ayet-i kerimeleri nazil olmuş ve Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), Ömer (radıyallahu anh)’ın da aralarında bulunduğu bir topluluk önünde bu ayet-i kerimeleri okumuştu: “Gerçek şu ki biz insanı çamurdan alınmış bir özden yaratıyoruz; sonra onu sağlam bir korunakta nutfe haline getiriyoruz. Ardından nutfeyi (döllenmiş yumurta) alakaya (rahimde asılıp beslenen embriyo) çeviriyor, alakayı şekilsiz et (görünümünde) yapıyor, bu etten kemikler yaratıyor, daha sonra da kemiklere adale giydiriyoruz; nihayet onu bambaşka bir yaratık halinde inşa ediyoruz.”[20] Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ayet-i kerimeleri buraya kadar okuyunca Ömer (radıyallahu anh), “Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah çok yücedir.” dedi ve Cibril (aleyhisselam) ayet-i kerimeyi şöyle tamamladı: “Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah çok yücedir.”[21]
8- Rasulullah’ın Hükmüne Razı Olmayan Mümin Değildir
Asr-ı Saadet’te iki kişi arasında husumet çıktı ve mesele Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e arz edildi. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu iki kişi arasında hüküm verdi. Haklarındaki hüküm verildikten sonra taraflardan biri, “Bir de Ömer’e gidelim, aramızda o hüküm versin.” dedi ve Ömer (radıyallahu anh)’a gittiler. Yanına girdiklerinde Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in lehine hüküm vermiş olduğu kişi: “Ey Ömer! Biz Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yanından geliyoruz. O, bu iş hakkında aramızda hüküm verdi. Ancak bu kişi senin de aramızda hüküm vermeni istedi ve buraya geldik.” dedi. Ömer (radıyallahu anh) diğerine, “Gerçekten böyle mi oldu?” diye sordu. “Evet.” cevabını alınca da, “Siz burada bekleyin, hemen geliyorum.” diyerek odadan çıktı; kılıcını kuşandı ve “Bir de Ömer hüküm versin.” diyen kişinin boynunu vurdu.
Diğeri kendisini odadan dışarı atar atmaz soluğu Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yanında aldı. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, Ömer (radıyallahu anh)’ın arkadaşını öldürdüğü, şayet kaçmasa kendisini de öldüreceğini söyledi. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) duydukları üzerine, “Ben, Ömer’in bir Müslümanı öldürmek hususunda cüretli olacağını düşünmüyorum.” buyurdu ve Allah (celle celalühü) şu ayet-i kerimeyi indirdi: “Hayır, rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”[22] Böylece Ömer (radıyallahu anh) bir Müslümanı öldürme ithamından beri olmuş oldu.[23]
9- Kâfirlere İstiğfarın Fayda Vermeyeceği
Geride zikretmiş olduğumuz münafığın namazı meselesinin içinde geçen bir başka muvafakat da şudur: Ömer (radıyallahu anh) Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, müşrikler için af dilemesinin bir şeye yaramayacağı hususunda, “Onların bağışlanması için Allah’a ister dua et ister etme; onların affedilmesi için yetmiş kere de dua etsen Allah onları bağışlamayacaktır.”[24] ayet-i kerimesini okuyunca Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) yasaklanmadığı sürece onlar için daha fazla bile istiğfar edeceğini ifade etmiştir. Bunun üzerine Ömer (radıyallahu anh), “-Sevaün aleyhim- (Kendileri için istiğfar edilip edilmemesi) onlar için eşittir (onlara fayda vermez.)” dedi. Bunun üzerine “Bağışlanmaları için Allah’a dua etmişsin veya etmemişsin onlar için birdir. Allah onları asla bağışlamayacaktır.”[25] ayet-i kerimesi nazil oldu.[26]
10- Hz. Aişe’ye İftira Atılması
Hz. Aişe (radıyallahu anha) validemize atılan çirkin iftira hususunda Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu konuyu arkadaşlarıyla istişare etti. Bu istişare esnasında Ömer (radıyallahu anh), “Ey Allah’ın Rasulü! Seni kim evlendirdi?” diye sordu. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), “Allah (celle celalühü)” diye cevap verince Ömer (radıyallahu anh), “Evliliğin hususunda Allah’ın (celle celalühü) seni yanlışa sevk edeceğini düşünebiliyor musun? Haşa! (Yüce Allah bundan münezzehtir.) Bu elbette büyük bir iftiradır!” dedi. Bu istişare sonrası “… Fesübhânallah, bu apaçık bir iftiradır…”[27] ayet-i kerimesi nazil oldu.[28]
11- Meleklere Düşman Olanlar Allah’ın Düşmanlarıdır
Ömer (radıyallahu anh) ile karşılaşan bir Yahudi ona, “Arkadaşınızın (Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin) zikretmiş olduğu Cebrail (aleyhisselam) var ya! O bizim düşmanımızdır.” dedi. Ömer (radıyallahu anh) da cevap sadedinde: “Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrâil’e ve Mîkâil’e düşman ise bilsin ki Allah da inkârcıların düşmanıdır.” dedi ve Hz. Ömer (radıyallahu anh)’ın lisanı üzere, “Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrâil’e ve Mîkâil’e düşman ise bilsin ki Allah da inkârcıların düşmanıdır.”[29] ayet-i kerimesi nazil oldu.[30]
12- Evlere Girerken İzin İstenmesi
Ömer (radıyallahu anh)’ın uyuduğu bir sırada hizmetçisi odasına girdi. Hizmetçinin yanına girmesiyle uyanan Ömer (radıyallahu anh), uygunsuz bir vaziyette karşılaşma olasılığına binaen, “Allah’ım! (Bu şekilde) girmeyi haram kıl!” diye dua etti. “Ey iman edenler! Kendinizi tanıtıp izin almadan ve içinde oturanlara selâm vermeden kendi evlerinizden başka evlere girmeyin. Sizin için daha iyi olanı budur; umulur ki düşünüp anlarsınız. Eğer o evlerde bir kimse bulamazsanız -size izin verilmedikçe- oralara girmeyin. Size “Kabul edemiyoruz, dönün.” denirse hemen dönün; bu sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir. İçinde kimsenin oturmadığı ve kendinize ait eşya bulunan evlere girmenizde sizin için bir sakınca yoktur. Allah açıkladığınızı da bilir, gizlediğinizi de!”[31] ayet-i kerimeleri nazil oldu.[32]
13- Ezanda “Muhammedü’r-Rasulullah” Denmesi
İmam Suyûtî (rahimehullah)’ın zayıf olduğunu belirterek ifade ettiği tevafuklardan biri de şudur: Bilal-i Habeşî (radıyallahu anh) ezan okurken “Eşhedü en la ilahe illallah” dedikten sonra “Hayye ala’s-salah” diyordu. Ömer (radıyallahu anh), “’Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah’ sözünü de ilave et!” dedi. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de, “Ömer (radıyallahu anh)’ın dediği gibi yap!” buyurdu.[33]
14- Öncekilerin Çoğu, Bizim İse Azımız Mı Cennete Girecek?
“(İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir. Onlar, Naîm cennetlerindedirler. Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.”[34] ayet-i kerimeleri nazil olduğunda Ömer (radıyallahu anh) ağladı ve “Ey Allah’ın elçisi! (Bu nimetlere nail olacaklar) önceki ümmetlerden çok, bizim ümmetten ise az olacaklar. Hâlbuki biz de Allah’ın rasulüne iman ediyor ve onu tasdik ediyoruz.” dedi. Daha sonra aynı surede yer alan, “Onların bir kısmı öncekilerdendir; bir kısmı da sonrakilerdendir.”[35] ayetleri nazil oldu. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Ömer (radıyallahu anh)’a, “Ey Hattab’ın oğlu! Allah (celle celalühü) senin dediğin gibi buyurdu.” diyerek ilgili ayetleri okudu.[36]
[1] Buhârî, Menâkıb, 35
[2] Tirmizî, Menâkıb, 18
[3] Târîhu’l-Hulefâ, a.y.
[4] Tevbe Sûresi, 80
[5] Buhari, Cenâiz, 20
[6] Ahmed b. Hanbel, 1/254, No: 95
[7] Mustafa Fayda, Bedir Savaşı, DİA.
[8] Enfal Sûresi, 67-69
[9] Müslim, Cihâd, 58
[10] Ahzap Sûresi, 53
[11] Buhârî, Kıble, 5
[12] Bakara Sûresi, 125
[13] Buhârî, Salât, 32
[14] Tahrim Sûresi, 5
[15] Müslim, Talâk, 30
[16] Bakara Sûresi, 219
[17] Nisa Sûresi, 43
[18] Maide Sûresi, 91
[19] Tirmizi, Tefsîru’l-Kur’an, 6; Ebû Dâvud, Eşribe, 1
[20] Müminûn Sûresi, 12-14
[21] İbn Hıbbân, es-Sahih, 5/315, No: 1977
[22] Nisa Sûresi, 65
[23] Ebu’l-Fidâ İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Dâr-u Tîbe, 1999, 2/351.
[24] Tevbe Sûresi, 80
[25] Münafikûn Sûresi, 8
[26] Târîhu’l-Hulefâ, s. 100; et-Taberânî, İbn Abbas (radıyallahu anhüma)’dan rivayet etmiştir.
[27] Nur Sûresi, 16
[28] Târîhu’l-Hulefâ, a.y.
[29] Bakara Sûresi, 98
[30] Târîhu’l-Hulefâ, a.y.
[31] Nûr Sûresi, 27-29
[32] Târîhu’l-Hulefâ, s. 101
[33] a.y.
[34] Vakıa Sûresi, 10-13
[35] Vakıa Sûresi, 39-40
[36] Ahmed b. Muhammed Ebû İshâk es-Sa‘lebî, el-Keşf-ü ve’l-Beyân an Tefsîri’l-Kur’ân, İhyâü’t-Türasi’l-Arabî, 2002, 9/211.