Sahib-i tertib ifadesi, altı vakit veya daha fazla namazı kazaya kalmamış kimseler için kullanılan fıkhi bir terimdir. Tertip sahibi manasına gelen ifade, ehl-i tertib olarak da kullanılmaktadır. Sahib-i tertib olan kişinin hem vakit namazı ile kaza namazı arasında hem de birden fazla olan kaza namazları arasında sıralamaya uyması gerekir.
Sahib-i Tertib Ahkâmının Delili Nedir?
Tertip sahibi kimsenin vakit ve kaza namazları arasında sırayı gözetmesinin sebebi Efendimiz ﷺ’in beyanı ve uygulamasıdır. Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur: “Bir kimse imamla beraber namaz kılarken unuttuğu bir namazı hatırlasa imam selam verdikten sonra unuttuğu namazını kılsın. Sonra imamla beraber kıldığı namazı tekrar kılsın.”[1] Şayet kişi için tertibe riayet şart olmasaydı, imamla kıldığı namazı kazasını kıldıktan sonra tekrar kılması gerekmeyecekti. Efendimiz ﷺ’in namazın tekrar kılınmasını emretmesi tertibin vacip olduğunun delilidir.
Sahib-i tertib ahkâmına delil olacak bir başka olan Hayber’de yaşanmıştır. İbn Mesûd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Müşrikler Hayber günü Rasulullah ﷺ’i dört vakit namazdan alıkoydular. Efendimiz ﷺ geceden bir vakit geçene kadar onları kılamadı. Sonra Bilal’i çağırıp ezan ve ikamet okutup öğle namazını kıldı. Sonra her biri için ikamet okutup ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kıldı.”[2]
Ulema, Efendimiz ﷺ’in beyan ve uygulamasını namazlar arasında tertibe riayet edilmesi gerektiği hükmüne delil saymışlardır.
Sahib-i Tertib Olan Kimse Kazalarını Nasıl Kılmalıdır?
Tertip sahibi olan kimsenin namazı kazaya kaldıysa içerisinde bulunduğu vakit namazından önce kaza namazını kılmalıdır. Söz gelimi sabah namazında uyuyakalan bir kimse öğle vaktinde uyansa önce sabah namazının kazasını kılmalıdır. Yahut üç vakit namazı kazaya kalan bir kimse dördüncü vakit girdiğinde vaktin namazını kılmadan evvel sırasına riayet ederek kazaya kalan namazlarını kılmalıdır. Ancak vakit, hem vaktin namazını hem de kazaya kalan namazı veya namazları kılmaya yetmeyecek kadar kısaysa, kişi vaktin namazını kılar.
Sahib-i tertib olmayan kimse ise vakit geniş olsa dahi evvela vaktin farzını kılmalıdır.
Tertibe Riayet Sorumluluğu Hangi Durumlarda Düşer?
Eda ve kaza namazları arasında tertibe riayet etmek vaciptir. Ancak bu vacip üç durumda düşer:
1- Vitir hariç altı vakit namazın kazaya kalması
Altı vakit namaz kazaya kalan kimse için tertibe riayet etme sorumluluğu kalkar.[3] Böyle bir kimse tertip sahibi olmaktan da çıkmış olur
2- Vaktin hem kazaya hem de vaktin edasına yetmeyecek kadar dar olması.
Farzları vaktinde eda etmek ayet-i kerime ile sabittir. Tertibe riayet etmenin gerekliliği ise haber-i vahid ile sabittir. Bu ikisi karşı karşıya geldiğinde vaktin edası tercih edilir. Kişi, vakit namazını kıldıktan sonra kaza namazını kılar ve bu özürden dolayı sahibi tertip olmaktan çıkmaz.
3- Kaza namazını unutması
Efendimiz ﷺ, “Allah ﷻ benim ümmetimden unutmak ve hatadan kaynaklanan günahların mesuliyetini kaldırmıştır.”[4] buyurmaktadır. Binaenaleyh kişi kaçırdığı namazı unutup namazlarını kılmaya devam edecek olsa ve daha sonra kazaya kalan namazı hatırlayıp kılsa tüm namazları sahih olur. Unutmayla vaki olan böyle bir hatadan dolayı tertip sahipliği bozulmaz.
Kişi Tertip Sahibi Olmaktan Nasıl Çıkar? Tertip Sahipliği Geri Döner Mi?
Vitir namazı hariç altı vakit namazı kazaya kalan kimse yahut kazaya kalmış bir namazının üzerinden altı vakit geçen kimse sahib-i tertib olmaktan çıkar. Kişi kaçırdığı namazları daha sonra kaza edecek olsa tercih edilen görüşe göre sahibi tertip olmaya döner.[5]
Tertip sahibi olan bir kimsenin bir vakit namazı kazaya kalsa ve vakit namazlarını kılmaya devam etse Ebû Hanife’ye göre altı vakit namaz geçene kadar kıldığı namazlar askıdadır. Eğer kazasının üzerinden altı vakit geçerse kıldığı namazlar vakitlerin farzları olarak geçerlilik kazanır ve kişi sahib-i tertib olmaktan çıkar. Lakin namazların üzerinden altı vakit geçmeden evvel kazasını hatırlasa ve kılsa diğer tüm namazları da tertibe riayet ederek tekrar kılması gerekir. Bu durumda kişinin tertip sahipliği devam eder.
[1] İmam Mâlik, el-Muvattâ, (584).
[2] Tirmizî, (179).
[3] Mevsılî, el-İhtiyâr, Matbaatü’l-Halebî, I/64.
[4] Müslim, (7219).
[5] İbn Emîr el-Hâc, Halbetü’l Mücelli, DKİ, II/517.
Bir yorum
Pingback: Namazları Vaktinde Kılmanın Önemi | Cuma Hadisleri - 14 | Meşihat