İslam fıkhında cehaletin mazeret sayılıp sayılmadığı yerler bulunmaktadır. Dâru’l-İslam denilen, İslam topraklarında Müslüman olan kişiler için ibadetleri bilmemek mazeret sayılmaz. Zira ilim, her Müslümana farzdır. İbadetlerin ahkâmını bilmeyen kişi, öğrenme imkânı varken, kendi isteğiyle öğrenmeyi terk etmiştir. Bu da mazeret sayılmaz.
Dâru’l-Harb denilen, küfür diyarlarında Müslüman olan ve İslam’ı öğrenme imkânı bulunmayanlar içinse cehalet özürdür. Burada kendisini okutacak bir hoca ve iletişim araçlarından mahrum bulunmak gerekir. Bu kimseler, kendilerine farz olan ibadetleri öğrendiklerinde icra etmeye başlarlar. Geçmiş dönemi kaza da etmezler.[1] Ancak doğru İslâmî bilgiye ulaşma imkânı olanlar, küfür diyarında olsalar da İslâmî hükümleri öğrenmekle yükümlüdürler.
Netice olarak Müslümanların yaşadığı yerde yaşayıp, İslam fıkhını öğrenmeye imkânı bulunan kimseler için orucu bozan şeyleri bilmemek mazeret sayılmaz. Bu kişi, bilmeyerek de olsa kefaret gerektirecek şekilde orucunu bozarsa kefaret tutması gerekir. Namaz, hac ve zekât gibi diğer İslâmî hükümler de böyledir. Her Müslümanın, üzerine farz ve vacip olan ahkâmı öğrenmesi şarttır. Bir an önce bu eksikliklerini gidermesi gerekir.
Oruç hakkındaki diğer makalelerimizi buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
[1] Molla Hüsrev, Mirâtü’l-Usûl, Fazilet Neşriyat, s. 639.