İmam Muhammed (Ra) el-Câmiu’s-Sağir’inde bu meseleyi incelerken şöyle der: “Kişinin namaz kıldığı yerin tavanında, önünde, sağında veya solunda canlı sureti (resmi) olsa veya (namaz kıldığı mekanın herhangi bir yerinde) canlı sureti asılı olsa burada namaz kılmak mekruhtur. Namazları bu şekilde kılacak olursa namaz fasit olmaz. Elbisenin üzerinde suretin olması mekruhtur. Halının üzerinde olması ise mekruh değildir. Suretin başı kesik olacak olursa bu timsal (canlı fotoğrafı) sayılmaz.”[1]
İbni Nüceym (Ra) Hanefi mezhebine göre fotoğrafın bulunduğu yerde namaz kılmanın mekruh olduğunu, İbni Hibbân (Ra)’ın Hz. Ebu Hureyre (Ra)’dan rivayet ettiği şu rivayete dayandırır: Efendimiz ﷺ’in evinde canlı sureti bulunduğu bir vakitte Cibril (As) Efendimiz ﷺ’in evine geldi. Efendimiz ﷺ ona “Gir.” dedi. O ise “Biz içinde canlı suretlerinin bulunduğu bir eve girmeyiz, şayet bunu evine illaki koymak istiyorsan o halde onun başını kes veya onu yastık yap veyahut halı yap.” dedi. Bu hadisi şerif ve diğer hadiselerden hareketle fukahamız canlı bir nesnenin fotoğrafının bulunduğu yerde namaz kılmanın, putperestlere benzeme illetinden dolayı mekruh olduğunu söylediler. Bu konudaki görüşleri özetle şudur: Evde asılı bulunan fotoğraf ağaç, deniz gibi cansız bir şeyin sureti ise bunun çiziminde, evde durmasında herhangi bir kerahet olamayacaktır. Nitekim fotoğraf çizen bir kimseye İbni Abbbas (Ra) “Şayet bu mesleğini devam ettirmekte kararlıysan o halde ağaç ve ruhu olmayan şeyler çiz.” demiştir.[2] Evde bulunan suret canlı bir nesnenin sureti ise yaşayabilip yaşayamadığına bakılacaktır. Şayet yaşayabiliyorsa yer, koltuk veya üstünü örtmek gibi tazimi kesecek bir şekilde bulunursa orada namaz kılmak mekruh olmayacaktır. Fakat o canlı nesnenin yaşayabilir olduğu sureti duvara asmak gibi tazim ifade eden bir yerde tutmak yukarıda zikredilen mahzurları doğuracaktır. Bu şekilde kılınan namazın iadesi de vacip olacaktır.[3]
[1] Eş-Şeybâni, el-Câmiu’s-Sağîr, Alemü’l Kütüp, s. 87.
[2] Müslim, el- Câmiu’s-Sahîh, (99).
[3] İbni Abidîn, Reddu’l Muhtâr, Dâru’l Fikir, I/647-649.