Bu bölümde, tahlil (inceleme) ve tefsir yapılmadan sadece şefaat kelimesi ve müştaklarının (türev) zikredildiği şefaat ayetleri cem edilecektir.
Kur’ân-ı Kerîm’de takriben yirmi altı yerde şefaat kelimesi ve müştakları geçmektedir. Bunlardan iki tanesi lügavî manada kullanılmıştır.
Lügat Manasında Kullanılan Şefaat Ayetleri
“Her kim güzel bir işte aracılık ederse (şefaat ederse), ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir işte aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır.” [1]
“Çifte ve teke and olsun.”[2]
Istılah Manasında Kullanılan Şefaat Ayetleri
Istılah manasında kullanılan şefaat ayetleri ise şu dört başlıkta toplanabilir:
1. Mutlak olarak şefaati nefyeden ayetler
“Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.”[3]
“Kimsenin kimse namına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin fayda vermeyeceği ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım görmeyeceği günden sakının.”[4]
“Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.”[5]
2. Şefaatin şarta bağlı olduğunu ifade eden ayetler
“O’nun izni olmaksızın katında şefaatte bulunacak kimdir?”[6]
“O’nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz.”[7]
“O gün Rahman’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.”[8]
“Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz.”[9]
“Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve razı olduğu kimselere fayda sağlar.”[10]
“Rahman’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olamayacaklardır.”[11]
“Onlar (melekler) onun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler.”[12]
3. Şefaatin ve şefî‘liğin sadece Allah’a (celle celalühü) ait olduğunu ifade eden ayetler
“Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rabb’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye onunla (Kur’an ile) uyar.”[13]
“Hiç kimsenin kazandığı yüzünden mahrumiyete sürüklenmemesi için Kur’an ile öğüt ver. Yoksa ona Allah’tan başka ne bir dost vardır ne de bir şefaatçi.”[14]
“Sizin için O’ndan başka hiçbir dost, hiçbir şefaatçi yoktur.”[15]
“De ki: ‘Şefaat tümüyle Allah’a aittir.’”[16]
Şüphesiz ki bu ayetlerde Allah’ın (celle celalühü) şefî‘ olmasından maksat, şefaate izin vermesidir.[17] Yoksa Allah’ın (celle celalühü) iki kişi arasında aracı olması düşünülemez. Nitekim Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem), kendisine “Yâ Rasulellah! Bizim için Allah’tan yağmur talep et. Biz senin Allah ile aramızda şâfi‘ olmanı ve Allah’ın senle bizim aramızda şafi‘ olmasını talep ediyoruz.” diyen bedevîyi azarladığı ve Allah’ın (celle celalühü) şanının bundan yüce olduğunu söylediği rivayet edilmektedir.[18]
4. Belli kişilerden şefaati nefyeden ayetler
“(O gün kafirler derler ki:) Artık bizim ne şefaatçilerimiz vardır ne de yakın bir dostumuz.”[19]
“Zalimlerin ne sıcak bir dostu, ne de sözü dinlenir bir şefaatçisi vardır.”[20]
“Artık onlara (kafirlere) şefaatçilerin şefaati fayda vermez.”[21]
Görüldüğü gibi bu ayetlerde şefaat kâfirler ve zalimlerden nefyedilmiştir. Bu dört kısmın dışındaki şefaat kelimesinin geçtiği ayetlerde de putların şefaatinin fayda vermeyeceği belirtilmiştir.[22]
Bazı ayetlerde ise şefaat kelimesi geçmediği halde onun manasına delalet vardır. Bu ayetlerden birkaç tanesi şunlardır:
“(Yakup alehisselamın oğulları) “Ey babamız! Allah’tan suçlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten suçlu idik” dediler. (Yakup aleyhisselam da,) “Rabbimden sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” dedi.”[23]
“Bil ki Allah’tan başka ilâh yoktur. Hem kendinin hem de mümin erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!”[24]
“Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlanmasını dileseler ve peygamber de onlar için bağışlanma dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.”[25]
[1] Nisa, 85.
[2] Fecr, 3.
[3] Bakara, 48.
[4] Bakara, 123.
[5] Bakara, 254.
[6] Bakara, 255.
[7] Yunus, 3.
[8] Tâha, 109.
[9] Sebe’, 23.
[10] Necm, 26.
[11] Meryem, 87.
[12] Enbiya, 28.
[13] En’am, 51.
[14] En’am, 70.
[15] Secde, 4.
[16] Zumer, 44.
[17] Ebu’l-Leys es-Semerkandî, Tefsîru’s-Semerkandî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Thk. Ali Muhammed Muavvid, Adil Ahmed Abdulmevcud, Zekeriyya Abdulmecid, Beyrut 2006, Baskı: 1, III/153; el-Mazharî, et-Tefsîru’l-Mazharî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Thk. İbrahim Şemsüddin, Beyrut 2007, Baskı: 1, VI/174.
[18] Ebû Dâvûd, Sünen, No: 4726.
[19] Şuara, 100.
[20] Mümin, 18.
[21] Müddessir, 48.
[22]En’am, 94; Rum 13; Yasin, 23; Zuhruf, 86.
[23] Yusuf, 98-99.
[24] Muhammed, 19.
[25] Nisa, 64.