Şefâat kelimesi lügatta, “ çift, çiftlemek ve katmak ” gibi manalara gelen “şef’“ kökünden türemiştir.[1]el-Mu’cemu’l-Vasît isimli eserde شفع ş-f-a fiilinin إلي harf-i ceri ile kullanıldığında “bir kimseye bir işinde aracı olmak” manasına geldiği belirtilmiştir.[2]el-İsfehânî, şef’ kelimesini “bir şeyin kendi gibi olan bir şeye katılması” şeklinde tarif ettikten sonra şefâatin “bir kimsenin kendisine yardımcı olan ve onun adına talepte bulunan bir kişiye katılması” manasında olduğunu belirtir.[3]el-Cürcânî ise şefâati “suç işlemiş olan kimsenin affedilmesi yönünde talepte bulunmak” şeklinde tarif etmiştir.[4]
Daha vecîz olarak, “başkasından bir başkasına fayda sağlamasını istemek” şeklinde de tarif edilen şefâatin, kök manası olan “ katmak” ile alakası şöyledir ki; şefâat eden kişi sanki şefâat ettiği kişiyi kendisine katmıştır.[5]
Bir şefâat etme eyleminde dört madde vardır;
- Şâfi‘ veya şefî‘ ; şefâatçi/aracı olan kişidir.
- Meşfû‘un leh ; şâfi‘nin kendisi içi aracı olduğu kişidir.
- Meşfû‘un fîh ; şefâatin yapıldığı meseledir.
- Meşfû‘un ileyh ; şâfi‘nin kendisinden talepte bulunduğu kişidir.[6]
Şefâat kelimesinden türemiş olan “teşeffu‘” şefâatçi olmak manasına, “istişfâ‘” bir kimseden şefâatçi/aracı olmasını talep etmek manasına,“teşfî‘” ise şefâati kabul etmek manasına gelir. Dolayısıyla “muşaffa‘” da şefâati kabul edilen kişiye söylenir.[7]
Kur’ân-ı Kerîm’de şefâat kelimesi iki âyette lügavî manada kullanılmıştır;
- ﴾مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَصِيبٌ مِنْهَا وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَا﴿ “Her kim güzel bir işte aracılık ederse (şefâat ederse), ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir işte aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır.” [8]
- ﴾وَالشَّفْعِ وَالْوَتْر﴿“Çifte ve teke and olsun” [9]
Istılahta ise şefâat, “günahkâr müminin affedilmesi, günahı olmayanların ise derecelerinin yükseltilmesi için izin verilen kimselerin Allah ﷻ nezdinde aracılık yapması” şeklinde tarif edilebileceği gibi, “Allah’tan ﷻ, muhtaç olan bir kimseye fayda sağlamasını veya ondan zararı def’ etmesini istemek” şeklinde daha genel bir tarif de yapılmıştır.[10]
[1] İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Thk. Âmir Ahmed Haydar, Beyrut 2009, VIII/217-218, İbn Fâris, Mu’cemu Mekâyîsi’l-Lugat, Dâru’l-Fikr, Thk. Abdusselam Muhammed Harun, Kahire 1979, III/201, el-Cevherî, es-Sıhâh, Dâru’l-İlim, Thk. Ahmed Abdulgafur Attar, Beyrut 1987, III/1238
[2] İbrahim Mustafa, Ahmed ez-Ziyât, Hâmid Abdulakdir, Muhammed en-Neccâr, el-Mu’cemu’l-Vasît, Mektebetü’ş-Şurûki’d-Devliyye, Mısır 2011, Baskı: 5, s. 506
[3] er-Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân, Dâru’l-Kalem, Thk. Safvan Adnan ed-Dâvidî, Beyrut 1412, Baskı: 1, s.457
[4] el-Curcânî, et-Ta’rîfât, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Thk. Muhammed Bâsil, Beyrut 2013, Baskı: 4, s.131
[5] Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Dâru’l-Fikr, Beyrut 2005, Baskı: 1, I/560
[6] Kâdı Abdülcebbâr, Şerhu’l-Usûli’l-Hamse, Mektebet-ü Vehbe, Thk. Abdülkerîm Osman, Kâhire 1996, Baskı: 3, s. 688
[7] İbrahim Mustafa, Ahmed ez-Ziyât, Hâmid Abdulakdir, Muhammed en-Neccâr, a.g.e s. 506
[8] Nisa, 85
[9] Fecr, 3
[10] Dr. Abdulkadir Mustafa Abdurrezzak el-Muhammedî, eş-Şefâat’ü fi’l-Hadîsi’n-Nebevî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2005, Baskı: 1, s. 24